Close

31 Mart seçimlerinin morfolojisi ve Van minute!

31 Mart yerel seçimleri, Türkiye siyasi tarihinin son çeyrek asrında, önemli politik ve toplumsal değişimleri beraberinde getirme potansiyeli olan bir seçim olarak yerini aldı. Seçimler sonucunda ortaya çıkan tablo, en berrak haliyle toplumun geniş kesimlerinin büyük değişim arzusu ve beklentisine ayna tutmuştur. Son çeyrek asırda iktidar ve muhalefet dinamikleri bağlamında ortaya çıkan dengeleri alt üst eden 31 Mart seçimleri, Türkiye siyasetinde yeni tektonik politik hareketlenmeleri beraberinde getirecek bir tarihsel ve konjonktürel moment barındırmaktadır.

31 Mart yerel seçimleri her şeyden önce, son çeyrek asırda Türkiye’de toplumsal fay hatlarını derinleştiren, otoriter bir yönetimi kurumsallaştırmaya çalışan, seçme seçilme hakkını kayyum uygulamalarıyla askıya alan, bürokratik ve kurumsal alanda büyük bir tahribat yaratan iktidar blokuna açık bir uyarı olarak kayda geçmiştir. Öte taraftan seçim sonuçları muhalefet blokları için de umut faktörünün sürdürülmesi, yaratılan tahribatın ortadan kaldırılması ve Türkiye’nin İkinci Yüzyılının ortak değerler üzerinden kurulmasına yönelik beklentinin güçlülüğünü ortaya koymaktadır. İktidarın bütün imkânlarına, manipülasyon, dezenformasyon ve algı inşa etme kapasitesine rağmen ortaya çıkan sonuçlar, dipten gelen değişim arzusu ile yeni ve müreffeh bir nizam talebi seçimlerin ana fikrini oluşturmaktadır.

Uzun mücadeleler ve zorlu badirelerden sonra büyük ve köklü deneyimlere dayanan demokrasi mücadelesi her dönemde kendi kahramanlarını ve zaferlerini yaratmış ve yazmıştır. 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan tablo kadar Van’da kayyum atama girişimlerine karşı toplumsal muhalefetin ortaya koyduğu direniş de oldukça önemli bir moment olarak kayda geçmiştir. Özellikle bütün aygıtları kendi tekeline almış, güç kullanma rezervini sonuna kadar keyfi şekilde kullanan bir iktidar blokuna karşı ortaya konulan tutum ve direnç, yeni dönemin mücadele birliği dinamiği açısından da oldukça önemlidir. Van’da ortaya çıkan demokratik direnç ve elde edilen zafer, seçimlerdeki başarı kadar önemli bir değişken olmuştur. Halkın bir bütün olarak iradesine sahip çıkması, kayyum atamalarına karşı ortaya koyduğu demokratik ve sivil tepki ile Türkiye kamuoyunun daha önceki örneklerden farklı olarak bu atamalara rıza göstermemesi, iktidarın cebir ile ördüğü bariyerleri aşmıştır.

Van’da yaşananlar, hem demokrasi mücadelesinin tarihsel kökleri hem de bunun günceldeki tezahürü açısından, yeni ve çarpıcı sayfalardan birini oluşturuyor. Demokratik muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının ve birçok siyasi partinin bir araya gelerek oluşturduğu sinerji, sadece bir siyasi zafer değil, aynı zamanda hak, hukuk ve özellikle de halk iradesinin üstünlüğünü savunma konusunda bir ortaklaşma temayülünün doğuşunu işaret ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi ve Dem Partisi’nin elde ettiği başarı, son seçimde büyük bir ivme kazanan Yenden Refah Partisi’nin de katılımıyla, 22 yıllık bir iktidarın hukuk dışı uygulamalarının karşısında durarak, siyasal rejim için tarifi zor bir hezimete yol açtı.

Seçimlerin salahiyeti ve halk iradesinin gerçek anlamda tecellisi için seçim gecesi tüm tarafların sağduyulu açıklamalarına rağmen, siyasal rejim eski alışkanlıklarına sığınarak, demokratik süreci saptırmaya yönelik girişimlerde bulundu. Van’da %55 gibi ezici bir çoğunlukla kazanılan büyük şehir belediyesi mazbatasının hukuksuz bir şekilde ikinci sıradaki partiye verilmesi, muhalefetin birliğini ve ortak tutum gösterme refleksinin daha da pekiştirerek, geniş çaplı reaksiyonlara yol açtı. Tabandan tavana doğru uzanan bu reaksiyon dalgası, iktidar blokunun bütün gücüne rağmen geri çekilmesini beraberinde getirdi.

Ortaya çıkan bu müşterek dalga, Türkiye’nin siyasi tarihinde neredeyse bir ilk olmuş, böylelikle siyasal rejim geri adım atmaya zorlanmış ve mazbatayı gerçek sahibine, yani Dem Parti adayına teslim etmek durumunda kalmıştır. Bu olaylar, demokrasi adına verilen mücadelenin sadece yerel bir zafer olmadığını, aynı zamanda genel bir direnişin ve dayanışmanın sembolü haline geldiğini göstermiştir. Halkın iradesinin, siyasal manevralarla, hukukun araçsallaştırılması ve keyfiyet faktörüne bağlı olarak çiğnenemeyeceği; hak, adalet ve demokrasinin baskılara, kumpaslara ve hilelere karşı koymakta ne kadar güçlü olabileceğini bir kez daha kanıtlamıştır.  

2016 yılından itibaren kayyum rejimiyle halk iradesini açıkça yok sayan, hukuku ortadan kaldırarak istisnai bir durum ve tedbir atmosferi yaratmaya çalışan siyasal rejim, bu uygulamaları süreklileştirerek kurumsallaştırma arayışında. Özellikle yerel seçimlerde belediyeleri kaybeden ve yerel ekonomi yönetiminin dörtte üçünü muhalefet belediyelerine kaptıran siyasal rejim, Kürt kentlerindeki belediyelere kayyum atayarak, rant ve kliental ağlarını canlı tutmaya çalışmakta. Van’da bu amaçla tekrar el konulmaya çalışılan belediye, demokratik muhalefetin güçlü ve kalın duvarlarına tosladı denilebilir.

Bu bağlamda, Van’da kayyum atama ve sonrasında ortaya çıkan hadiseleri, gelecekte iktidar ve muhalefet dinamikleri üzerinde derin etkiler bırakacak bir dönüm noktası olarak değerlendirmek gerekir. Yıllar önce Birleşmiş Milletler kürsüsünde “One minute” diyerek uluslararası alanda bir duruş sergileyen cumhurbaşkanının, bugün kendi ülkesinde demokrasi ve hukukun üstünlüğü adına sergilenen bu kararlı duruş karşısında ne düşündüğü merak konusudur ama onun haberi olmadan, yani ona rağmen hiçbir şeyin yapılamayacağı da başka bir gerçek. Sembolik anlamda bir çıkışı ifade eden ve bir dönemin siyasal mottosu haline gelen One Minute, iktidarın güç kullanma arzusu ve keyfiyet arayışının frenleyici bir düsturuna dönüştü Van’da.

Van, demokrasi ve direnişin yeniçağında, bir milletin kendi kaderini demokratik yollarla şekillendirme gücünün canlı bir örneği olarak şimdiden tarihe geçmiştir. Bu tarihi dönemeç, aynı zamanda, muhalefetin birliği ve kararlılığının, uzun yıllar süren siyasal baskılara meydan okuyabileceğinin ve değişim yaratabileceğinin bir kanıtıdır. Van’da ortaya çıkan dinamizm sadece Van ya da Kürt kentleri için değil, Türkiye’nin bütün kentleri için de yeni bir umut ilkesinin sürdürülebilirliğinin en canlı ve güncel kanıtıdır.

Van hadisesi, demokrasinin, bir ülkenin temel taşı olarak nasıl işlev görebileceğini ve halkın iradesinin, en karanlık zamanlarda bile nasıl bir ışık haline gelebileceğini gösteren bir güvence olarak da kayda geçmiştir. Bu olaylar zinciri, demokrasiye olan inancı yeniden alevlendirirken, aynı zamanda siyasal iktidarın yöntemlerine ve demokratik süreçlerin sağlığına dair ciddi soru işaretleri de ortaya koymuştur. Van’da ortaya çıkan demokratik direnç, Türkiye’nin siyasi manzarasında yeni bir başlangıç anlamına geldiği hakikati muhalefetin ortaya koyduğu tutum ile daha net anlaşılmaktadır. Muhalefetin birleşik duruşu ve halkın geniş çaplı desteği, bundan sonra demokratik mücadelede yeni bir yol haritası çizdiği gibi siyasal rejimin alışılageldik ve kolay kayyum atama pratiklerinin önüne de set çekmiştir. Bu sadece Van halkının kazanımı değil, aynı zamanda anayasal bir hak olan seçme seçilme hakkı bağlamda halk iradesinin de kazanımı olmuştur.

Van’da ortaya çıkan tablo, sadece bir şehrin veya bir partinin zaferi değil, aynı zamanda demokrasi, adalet ve halk iradesine inanan herkesin ortak başarısıdır. İktidar açısından bir uyarı niteliği taşıyan bu gelişmeler, demokratik meşruiyet ve halkın iradesine dayalı yönetim anlayışının önemini bir kez daha ön plana çıkarmıştır. Yerel seçimlerde yaşanan bu olaylar, siyasi aktörler ve halk arasında daha sağlıklı, şeffaf ve adil bir ilişki kurulması gerektiğinin altını çizmektedir.

Önümüzdeki dönemde, muhalefetin bu birlikteliğinin ve halkın gösterdiği demokratik direnişin, demokratik değerlerin daha da güçlenmesine ve siyasal kültürde olumlu değişimlere yol açması beklenmektedir. Van hadisesi, bu anlamda, sadece bir yerel seçim meselesi olmanın ötesinde, Türkiye’nin demokratik geleceği için de bir umut ışığı olmuştur. “One minute” çıkışının yıllar sonra Van’da yaşananlarla yeni bir bağlamda ele alınması, siyasi diyalog ve ortak mücadelenin, ulusal ve uluslararası arenada nasıl yankılanabileceğinin de bir göstergesidir. Van’daki direnç, Türkiye’nin demokratik direnişinin ve mücadelesinin sembolü haline gelirken, gelecekte daha adil, şeffaf ve katılımcı bir siyasi sürecin müjdecisi olarak da anılmaya devam edecektir.

Türkiye’nin 2. Yüzyılının başında gerçekleşen 31 Mart seçimleri hem iktidar hem de muhalefet bloklarına büyük mesajlar veren bir seçim olarak kayda geçmiştir. Seçim sonuçları bugünkü iktidar ve muhalefet blokları açısından oldukça yeni ve kurucu bir moment barındırmaktadır. Siyasi aktörlere, partilere, sivil toplum kuruluşlarına ve demokratik kamuoyuna düşen sorumluluk, halkın ortaya koyduğu bu iradeyi doğru anlamak ve buna uygun tutum ve tavırları güçlendirmektedir. Yerelden inşa edilen bu ağın daha da güçlenmesi oldukça önemlidir. Seçimin morfolojisi, bütün aktörlere derin mesajlar veren bir bağlama sahiptir. Ortaya konulan iradeyi, demokratik direnci ve halk iradesinin tecellisine duyulan arzuyu görmek büyük bir sorumluluk olarak bütün aktörlerin önünde durmaktadır.

Azad BARIŞ