İstanbul Seçimleri: Türkiye’nin siyasi rotasını belirleyen kritik bir seçim

Türkiye’nin kalbi ve siyaset arenasının en önemli mücadele alanlarından biri olan İstanbul, sadece bir şehir olmanın ötesinde, ülkenin siyasi geleceğine yön veren kritik bir rol üstlenmektedir. Nüfusu, ekonomik gücü ve kültürel zenginliğiyle önemli bir ağırlık merkezi oluşturan İstanbul, Türkiye için olduğu kadar dünya siyaseti için de önemli bir merkezdir.

Bu makalede, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek İstanbul seçimlerinin, sadece “yerel” bir seçim olmanın ötesine geçerek Türkiye’nin siyasi yapısını ve geleceğini etkileyebilecek potansiyeline odaklanılmıştır. İstanbul, Türkiye’nin en büyük metropolü olmanın yanı sıra, siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan da merkezi bir konuma sahiptir. Bu kozmopolit kent, tarihi ve stratejik önemi sayesinde, geçmişten günümüze daima ülkenin iç ve dış siyasetinde merkezi bir rol oynamıştır. İstanbul’un sahip olduğu bu benzersiz konum, şehrin yerel seçimlerini, sıradan bir yerel yönetim seçiminden çok daha fazlası haline getirmiştir.

Başka bir ifadeyle, İstanbul seçimlerinin yalnızca yerel değil, ulusal ve hatta uluslararası düzeyde önemli sonuçlar doğuracağı kuvvetle muhtemeldir. Lakin İstanbul, Türkiye nüfusunun yaklaşık %20’sini barındırması ve ülke ekonomisine sağladığı katkılarla dikkat çekmektedir. Şehrin ekonomik dinamizmi, birçok ulusal ve uluslararası şirketin merkezine ev sahipliği yapması, ayrıca finans ve ticaretin kalbi olmasıyla Türkiye’nin kalkınmasında kritik bir role sahiptir. Dolayısıyla, İstanbul’un kimin yönetiminde olduğu, ekonomi politikalarından yatırım ortamına kadar geniş bir yelpazede Türkiye’nin genel durumunu etkilemektedir.

İstanbul seçimleri, 22 yıldır aralıksız iktidarda olan siyasi rejimin, muhalefet karşısında ilk defa geri dönülemez bir yenilgi alması açısından bir dönüm noktası olmuştur. 31 Mart 2019 seçimleri ve sonrasında yapılan tekrar seçimler, iktidarın muhalefet karşısındaki psikolojik üstünlüğünü kaybetmesine yol açmıştır. Bu durum, iktidarın yenilgiyi kabullenmekte zorlanacağı ve İstanbul’un kontrolünün kaybedilmesinin, siyasal İslam ideolojisi açısından büyük bir kayıp olduğu anlamına gelmektedir. İstanbul, siyasi rejim için sadece bir şehir değil, aynı zamanda ideolojik bir savaş alanıdır. İstanbul seçimleri, Türkiye’nin siyasi dengeleri açısından bir barometre işlevi görür. Şehrin yönetiminin kimde olduğu, genel siyasi eğilimler üzerinde belirleyici bir faktör olabilmekte, ulusal seviyede iktidarın popülaritesini ve muhalefetin gücünü test etmesi açısından bir laboratuvar işlevi görmektedir. Özellikle, 2019 yılında yaşanan ve sonucu büyük bir tartışma yaratan İstanbul belediye başkanlığı seçimi, Türkiye siyasetinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. İktidar partisinin uzun yıllar sonra İstanbul’u kaybetmesi, muhalefetin yükselişi açısından bir milat olmuş ve Türkiye’nin siyasi haritasında yeni bir dönemi işaret etmiştir. Sadece iktidar bloku değil, Türkiye’nin son 22 yılına damgasını vurmuş bir siyasi figür olan Erdoğan’ın bir yenilgisi olması itibariyle de siyasi tarihte ayrıca önemli bir olgu olarak yerini almıştır.

İstanbul’un jeopolitik konumu, Doğu ile Batı arasında bir köprü işlevi görmesi ve zengin tarihi ve kültürel mirasıyla dünya sahnesinde stratejik bir öneme sahip olması sebebiyle, yerel seçim sonuçları uluslararası düzeyde de büyük ilgiyle takip edilmektedir. İstanbul seçimlerinin sonuçları, Türkiye’nin dış politikasına ve uluslararası ilişkilerine dair algılarda da değişikliklere yol açabilmekte, bu durum Türkiye’nin küresel sahnede oynadığı role etki etmektedir. Dolayısıyla İstanbul seçimleri, muhalefet için de önemli bir fırsat sunmaktadır. Muhalefetin, (dağınık olsa da) seçim sonuçlarından güç alarak kendini toparlaması ve Türkiye’nin siyasi geleceğinde daha etkili bir rol oynaması mümkündür. İmamoğlu gibi figürlerin muhalefetin doğal lideri olarak öne çıkması, İstanbul seçimlerinin muhalefet için bir milat olabileceğini göstermektedir. İstanbul’un kazanılması, muhalefetin 2028 ve sonrası için siyasi bir üstünlük kurmasına olanak tanıyabilecek dinamikler ihtiva etmesi açısından önemlidir.

Makalenin başında da vurgulandığı gibi, İstanbul seçimleri, Türkiye’nin siyasi yapısını derinden etkileyen, yerel bir seçim olmanın ötesinde, ülkenin geleceğini şekillendirecek bir hadisedir. Hem iktidar hem de muhalefet için stratejik öneme sahip olan bu seçimler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılında izleyeceği toplumsal ve siyasi paradigmanın belirlenmesinde kritik bir rol oynayacaktır. İstanbul, sadece bir şehir değil, Türkiye’nin siyasi kaderini belirleyen bir simge haline gelmiştir. Bu nedenle, İstanbul seçimleri, yerel dinamiklerin çok ötesinde, ulusal ve uluslararası alanda geniş yankılar uyandıran bir hadise haline gelmiştir. İstanbul’un yönetiminin kimde olduğu, Türkiye’nin geleceği üzerinde derin etkilere sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye’nin küresel imajını ve dış politikadaki konumunu da şekillendirir. Bu sebeple, İstanbul seçimleri, yalnızca bir yerel seçim olmaktan çıkmış, Türkiye’nin ve hatta bölgenin geleceğini belirleyebilecek bir kritik öneme sahip olmuştur.

Bu güncel ve tarihsel bağlamından hareketle 31 Mart’ta İstanbul’da gerçekleşecek seçimler, Türkiye siyaseti açısından kritik bir dönemeç teşkil edecektir. 1 Nisan’dan itibaren bu yerel seçimler ya erken genel seçimlerin gündeme gelmesine yol açacak ya da iktidar blokunun kesin bir zaferiyle sonuçlanarak mevcut rejimin daha da pekiştirilmesi ve yeni bir düzenin resmen yerleşmesi yahut kurumsallaşması anlamına gelecektir.

Bu seçimler, sadece siyasi bir kırılma noktası olarak değil, aynı zamanda ekonomik bir dönüm noktası olarak da değerlendirilmektedir. Ekonomistlerin genel görüşüne göre, seçimler sonrasında, özellikle ekonomik daralmanın etkileri vatandaşlar tarafından daha yoğun bir şekilde hissedilecektir. Bu durum, seçim sonuçlarının sadece siyasi arenada değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal hayatta da derin etkiler yaratabileceğini göstermektedir.

Eğer iktidar bloku, İstanbul’da mutlak bir zafer elde ederse, bu durum sadece rejimin kurumsallaşmasına katkıda bulunmayacak, aynı zamanda iktidar için büyük bir siyasi rahatlama sağlayacaktır. Bu zafer, iktidarın elini siyasi manevralar açısından güçlendirecek ve muhalefet üzerindeki baskıyı artırabilecek potansiyele sahiptir. 22 yıllık iktidar deneyiminin genel seçimlerden sonra yerel seçimler ve özellikle İstanbul bağlamında da başka bir boyut kazanması ve kurumsallaşmasına katkı sunacaktır. Özellikle 2015’ten sonra gittikçe merkezileşen yönetim karakterinin yerele daha fazla nüfus ederek Türkiye siyasi tarihi açısından yeni bir olgu olarak ön plana çıkacağı görülmektedir.

Hem iktidar hem muhalefet hem de bu iki blok dışındaki siyasi bloklar açısından İstanbul, Türkiye siyasetinde merkezi bir rol oynamaya devam etmektedir. Hem Haziran 2019 yerel seçimlerinde İmamoğlu’nun başarısı hem de sonrasında yaşanan politik gelişmeler, İstanbul’un sadece ekonomik ve kültürel bir merkez olmakla kalmayıp, aynı zamanda siyasi bir simge haline geldiğini göstermektedir. İmamoğlu ve onun liderliğindeki muhalefetin, sağlanan veriler ve seçim atmosferi dikkate alındığında, bu seçimlerde başarılı olma potansiyeline sahip olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Ancak sonuç ne olursa olsun, İstanbul’da başlayan hikâye, siyasi ve sosyal dinamikler açısından yine İstanbul’da şekillenecek ve belki de son bulacaktır.

Bu bağlamda, 1 Nisan’daki seçimler, sadece yerel bir yarış olmanın ötesinde, Türkiye’nin gelecek yönünü belirleyecek bir referandum niteliği taşımaktadır. İstanbul’daki sonuçlar, ülkenin siyasi haritasını yeniden çizebilir ve Türkiye’nin hem içeride hem de dışarıda nasıl konumlandırılacağına dair önemli ipuçları sunabilir.

Türkiye siyaseti açısından hem güncel hem de konjonktürel olarak bu derece önem teşkil eden İstanbul seçimlerine sayılı günler kala iktidar ve muhalefet blokları arasındaki güç dizilimi, şimdiden İstanbul seçimlerinin sonuçlarını tarihsel bir bağlama çekmiştir. İmamoğlu ile iktidar bloku arasındaki gerçekleşecek bu yarış Türkiye siyaseti açısından geleceği şekillendiren makro dinamikler barındırmaktadır. Bu dinamikler 1 Nisan sonuçlar ne olursa olsun iktidar ve muhalefet blokları açısından yeni bir dönem ve sürecin kapısını aralayacaktır. Ya iktidar blokunun 22 yıllık pratiğinin kurumsallaşması ve yeni bir boyut kazanması ya da muhalefet açısından yeni bir umut hakkının saklı tutularak geleceğin siyasetinin taşlarının döşenmesi.