Erken Seçim: Bir Yeni Arayışın Sosyo-Politik ve Ekonomik Dinamikleri

Türkiye’de yaşanan siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeler, erken seçimi gündemin önemli bir konusu haline ge- tirdi. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra değişen iktidar ve muhalefet dinamik- leri, toplumdan gelen değişim arzusu ve çok boyutlulaşan yönetim krizi, se- çim gündemine ivme kazandırmakta. Şimdilik ekonomik göstergelerle te- mellendirilmeye çalışılan erken seçim talebi giderek çok boyutlu bir karakter kazanmaktadır. Kayseri’den başlayarak Suriye’ye sıçrayan gelişmeler, sadece Türkiye’nin dış politikasını değil aynı zamanda Suriye politikası bağlamında iç siyasi dengelerini de değiştirecek bir bağlama sahiptir.

Bu makalede erken seçim olgusunun sosyal, ekonomik ve politik bağlamları değerlendirilmeye çalışılmış, bu dina- miklerin Türkiye’deki seçim gündemiy- le ilgisi tartışılmıştır.

Dünyada olduğu gibi erken seçim ta- lebi ekonomik buhranın yanı sıra çoklu krizlerin toplumsal alanları derinleme- sine etkilediği bir dönemde ortaya çık- maktadır. Bu makalede erken seçim ta- leplerinin arkasındaki sosyo-politik ve ekonomik dinamikler, ekonomik kriz, toplumsal kutuplaşma, çevre sorunları,


insan hakları ve demokratik gerileme gibi ana faktörlerle ele alınacaktır.

Erken seçimler, genellikle politik ak- törlerin stratejik hesaplamaları sonu- cu ortaya çıkan siyasi gelişmelerdir ve mevcut siyasi liderliklerin meşruiyetini yeniden sağlama veya rakip grupların gücünü zayıflatma amacı olan demok- ratik süreçlerdir. Sosyal teoriler bağla- mında ele alındığında, erken seçimle- rin toplumsal katılım üzerinde önemli etkileri olduğu ve seçim süreciyle be- raber toplumun politik sürece duyarlılı- ğını, etkileşimini ve katılımını sağlayan en önemli demokratik süreçler olduğu- nu söyleyebiliriz. Dolayısıyla sosyo-e- konomik bir perspektiften Türkiye’nin gündemini erken seçim tartışmalarına odaklamanın hem ekonomik istikrar üzerinde etkiler yaratabildiğini hem de siyasi belirsizlikler ve değişimlere olum- lu veya olumsuz yönde etkileme gücü- ne sahip olduğunu görüyoruz.

Hem eski hem de yeni seçilecek olan hükümetlerin ekonomik politikaları ve kaynak tahsillerinin, ekonomi den- geleri üzerinde de uzun vadeli etkiler yaratabilen bir mahiyete sahip olduğu görülmektedir. Toplumsal dinamikler hassasiyeti bağlamında ise, erken se-

çimler toplumun siyasi bilinç düzeyini etkilediği gibi toplumsal normlarını ye- niden şekillendirebiliyor ve kamuoyu- nun siyasi liderlere olan güveni ve bu liderlerin karar alma süreçlerine katılı- mını, halkın siyasi süreçlere olan katı- lımını da doğrudan belirleme gücüne sahiptir.

Bağlamın bu noktasından hareketle; erken seçim mefhumu karmaşık bir sosyal, ekonomik ve siyasi etkileşim ağı içinde gerçekleşen ve demokratik sü- reçlerin işleyişini anlamak için önemli bir parametre aracı olarak işlev gören bir mekanizmadır. Erken seçimlerin uzun vadeli toplumsal ve ekonomik etkilerini anlamak, politika yapıcılar ve araştırmacılar için önemli bir husustur ve söz konusu sürecin çok boyutlu di- namiklerini anlamak için ise olgulara dayalı bir yaklaşımı da şart koşar.

Bu bağlamda ana muhalefet partisi başta olmak üzere kimi siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve ay- dınların dillendirdikleri erken seçim ta- lebinin en önemli nedenlerinden biri, hiç şüphesiz mevcut ekonomik buhran gösterilmektedir. Oysa Türkiye’nin için- de bulunduğu çoklu kriziler, mevcut siyasal rejimin ülkeyi 2028’e kadar yö- netemeyeceğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Her ne kadar ekonomik buhran top- lumun geniş kesimlerini derinden et- kileyen hayat pahalılığı, emekçilerin çalışma koşulları ve gelir dağılımında- ki adaletsizlik gibi sorunlarla kendini gösterse de bunu aşan bir siyasal krizle karşı karşıya olduğumuz itiraz edilme-


yecek şekilde karşımızda durmaktadır. Nitekim bu çoklu kriz hakikati yurttaş- ları hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi huzursuzluklara sürükle- mektedir.

Nitekim Keynesyen ekonomik teoriler- de de tartışıldığı gibi, gelir dağılımın- daki adaletsizlik, ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken, bireylerin tüketim harcamalarını azaltarak toplumsal hu- zursuzluğu artırmaktadır.

Bu bağlamda, ekonomik krizlerin salt iktisadi bir mefhum olarak durmadığı aynı zamanda toplumsal yapının tama- mını etkilediğini ve bunun üzerinden hükümete olan güvenin azalmasına ve değişim arayışlarının artmasını berabe- rinde getirdiğini daha ayrıntılı olarak in- celemek önemlidir.

Keynesyen ekonomik teoriler, gelir da- ğılımındaki adaletsizliğin ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini açıklayarak bu konuya özellikle vurgu yapmakta ve başka bir önem atfet- mektedir. Dolayısıyla Keynes, ekono- mik durgunluk dönemlerinde toplam talebin yetersiz olduğunu ve bu duru- mun ekonomik büyümeyi sınırladığını vurgularken gelir dağılımındaki ada- letsizlik, sınıflar arasındaki uçurumun genişleyerek, toplumun geniş kesimle- rinin harcanabilir gelirlerinin azaldığını söylemektedir. Yüksek gelirli kesimler, tasarruf eğilimleri yüksek olduğu için gelirlerini büyük ölçüde biriktirirken, düşük gelirli kesimler (emekçiler) gün- lük ihtiyaçlarını karşılamak için gelirle- rinin büyük kısmını temel ihtiyaçlar için kullanmak zorundadırlar.

Bu durum, toplam tüketim harcama- larını azaltarak ekonomik durgunluğu derinleştirirken büyümeyi yavaşlatır ve sınıflar arasındaki makası kapanamaya- cak şekilde açar. Hayat pahalılığı, yük- sek enflasyon oranları ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki sürekli artış ile karakterize edilen bir hükümetin ya istifası istenir ya da erken seçim tale- biyle değişime olan ihtiyaç hâsıl olur. Özellikle düşük ve orta gelirli kesim- lerin yaşam standartları düşürülerek, sosyal ve ekonomik açıdan daha da kı- rılgan hale gelmelerine neden olur. Ge- nel refah düzeyinin düşmesi, toplumsal huzursuzluğu artırdığı gibi hükümet politikalarına karşı duyulan memnu- niyetsizliği de güçlendirmektedir. Bu da hükümete olan güvenin azalması- na, siyasi istikrarsızlığın artmasına yol açarken yurttaşların, mevcut ekonomik ve sosyal koşullardan memnun olma- dıklarında, çözüm arayışına girmelerini beraberinde getirir ve değişim talebine ivme kazandırır.

Bu çerçeveden hareketle, erken seçim talebi, toplumsal huzursuzluğun bir yansıması olarak ortaya çıkar ve siyasal sistemin meşruiyetini sorgulayan bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Eko- nomik buhranın derinleştiği dönem- lerde, erken seçim talebini, hükümetin politikalarının başarısızlığını ve toplu- mun geniş kesimlerinin değişim arayı- şını ifade şekli olarak anlamak gerekir. Bu talep, yalnızca ekonomik nedenle- re dayanmamakta, aynı zamanda sos- yal adalet, demokrasi ve insan hakları gibi temel değerlere duyulan özlemi de yansıtmaktadır.


Erken seçim, mevcut siyasal düzenin toplumsal beklentilere yanıt verme ka- pasitesini sorgulayan ve yapısal bir de- ğişim ihtiyacını gündeme getiren bir tetikleyici dinamik ya da mekanizma olarak önem kazanır. Toplumsal huzur- suzluğun artması, hükümetin meşru- iyetini zedelerken, muhalefetin erken seçim talebini daha güçlü bir şekilde dile getirmesine olanak tanımaktadır.

Çevre sorunları, özellikle büyük şehir- lerde hava kirliliği, deprem riski, kentsel dönüşüm, su kaynaklarının kirlenmesi ve doğal alanların tahribatı gibi konular halk sağlığını ve yaşam kalitesini olum- suz etkilemektedir. Ekolojik ve çevresel sürdürülebilirliğin ekonomik ve sosyal kalkınma ile uyumlu olması gerekti- ği bu tür kriz durumlarında özellikle önem kazanır. Ancak, mevcut çevresel politikalar bu uyumu sağlayamamak- ta ve toplumsal memnuniyetsizliği ar- tırmaktadır. Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularında yaşanan gerileme- ler, toplumsal cinsiyet adaletini zayıflat- maktadır. Ancak, mevcut politikalar bu hedefe ulaşmakta yetersiz kalmakta ve kadınların toplumsal konumunu olum- suz etkilemektedir.

Yargı bağımsızlığı, demokratik bir toplumun temel taşlarından biridir. Montesquieu’nun “kuvvetler ayrılığı ilkesi”, yasama, yürütme ve yargı or- ganlarının bağımsızlığını vurgularken, siyasal rejimlerin yargı bağımsızlığının zayıflaması, demokratik kurumlara olan güveni sarsması ve toplumsal memnu- niyetsizliği artırması üzerinden teorik alt yapısını kurmuştu. Ayrıca toplumsal kutuplaşma ve ötekileştirme stratejileri

mevcut rejimin en belirgin sorunların- dan biri olarak toplumun kahir ekseri- yeti tarafından bilindiğinden ötürü bu bağlamda artık toplumsal sürecin de sonuna gelindiğini görüyoruz.

Lipset ve Rokkan’ın sosyopolitik ku- tuplaşma teorisinde görüldüğü üzere, toplumsal kutuplaşma, siyasi partiler ve seçmenler arasında derin uçurumlar yaratmakta ve demokratik süreçleri za- yıflatan öğeler olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle demokratik bir hak talebi olan erken seçim, toplumsal kutuplaş- mayı aşmak ve daha kapsayıcı bir siya- sal düzen kurmak için de bir fırsat ola- rak değerlendirilmelidir.

Erken seçim talebini dillendirmek, yal- nızca bir siyasi strateji olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir gereklilik olarak da görülürse olabilirliği daha da müm- kün hale gelecektir. O nedenle muhale- fetin yekpare olarak bu talebi güçlü bir şekilde gündeme getirmesi, toplumsal desteği artıracağı gibi siyasal rejimi de baskı altına alacaktır. Laclau ve Mouf- fe’un hegemonya teorisinde ifade et- tikleri gibi toplumsal taleplerin güçlü bir söylemle dile getirilmesinin, siyasal değişim süreçlerinde kritik öneme sa- hip olduğunu hakikatini unutmamak gerekir.

Ayrıca sivil toplum kuruluşları, toplum- sal taleplerin dillendirilmesinde önemli bir rol oynadıkları için sürece müdahil olmaları hem demokratik bir gereklilik hem de toplumsal temsiliyet açısından kaçınılmazdır. Habermas’ın kamusal alan teorisine göre, sivil toplum kuru- luşları ve medya, halkın sesi olarak de-


mokratik süreçlerin işleyişine katkıda bulunan önemli iletişim araçları olarak kabul gördüğünden ötürü ana akım medya dışında yeni ve özerk bir medya anlayışının geliştirilmesi ve bu bağlam- da iletişim stratejilerinin hayata geç- mesi oldukça önemlidir. Bu kuruluşla- rın toplumsal talepleri görünür kılması ve kamuoyunu demokratik kültür üze- rinden bilinçlendirmesi, erken seçim talebinin toplumsal tabanı da genişle- tecektir.

Nitekim uluslararası demokratik kuru- luşlarla organik bağları bulunan sivil toplum kuruluşları uluslararası kamu- oyunun ve demokratik gelişmişlik ska- lasına ulaşmış ülkelerin Türkiye’deki demokratik süreçlere destek vermesi, erken seçim talebinin meşruiyeti açı- sından hayati öneme sahiptir.

Uluslararası ilişkiler teorilerine göre, dip- lomatik baskı ve uluslararası desteğin, otoriter rejimlerin demokratik taleplere karşı duyarlılığını arttırdığını biliyoruz. Uluslararası insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve demokratik ül- keler, Türkiye’deki demokratik talepleri desteklemeli ve bu taleplerin arkasında durmalıdır.

Erken seçim talebi, ekonomik krizden toplumsal kutuplaşmaya, çevre sorun- larından demokrasiye, temel hak ve öz- gürlüklerden Kürt sorununa kadar pek çok alanda yaşanan krizlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Siyasal rejimin Türkiye’nin karşı karşı- ya kaldığı sorunların ana kaynağı olan Kürt meselesini güvenlikçi politikalar-

la bastırmaya yönelik güç kullanımı ve bir antidemokratik uygulama olan kay- yum pratiğini Hakkâri’de yeniden uygu- lamaya koyması gibi temel idari krizler ve yapısal sorunlar olası bir erken seçi- mi kaçılmaz kılmaktadır. DEM Partili belediyelere yönelik kayyum atamaları, demokrasi ve yerel yönetimlerin işleyişi konusunda ciddi eleştirilere yol açmış- tır. Kayyum uygulamaları, hükümetin demokratik süreçlere müdahale ettiği ve yerel iradeyi hiçe sayması itibariyle bir yönetim krizidir, bu kriz ülkenin bir bölümünde ikili bir idari sistemin oldu- ğunun kanıtıdır. Bu uygulama, Kürtler başta olmak üzere toplumda demok- rasiye olan güvenin zedelenmesine ve erken seçim taleplerinin artarak devam edeceğinin dayanaklarını göstermekte- dir.

Yine Kobani davasında verilen karar- lar, Türkiye’de adalet sistemine yönelik eleştirileri artırmış, yargının siyasal ik- tidarın güdümünde olduğunu ortaya koymuştu. HDP’nin eski eş genel baş- kanları ve diğer parti üyelerine verilen ağır cezalar, hukukun siyasi amaçlar için kullanıldığını ve bir sopa işlevi gördüğü- nü göstermişti. Bu davada verilen karar- lar, Kürtlerin demokratik siyaset yapma hakkını bloke etmeye çalışan, toplum- sal kutuplaşmayı derinleştiren, adalet ve demokrasi ile ilgili gelinen noktanın turnusolü olan kararlardı.

31 Mart 2024 yerel seçimleri, Türkiye si- yasetinde iktidar ve muhalefet blokları arasındaki dinamiklerin değişmesi bağ- lamında önemli bir dönüm noktasıdır. Muhalefet  bloklarının  büyükşehirler


başta olmak üzere ülkenin tamamında elde ettiği başarılar, hem muhalefetin matematiksel ve psikolojik etki gücünü hem de halkın mevcut hükümete olan tepkisinin potansiyelini göstermekte- dir. Yerel seçim sonuçlarını her şeyden önce halkın, hükümetin politikalarına olan memnuniyetsizliğin bir yansıması olarak yorumlamak saha verileri ve top- lumsal dinamiklerle de desteklenme eğilimindedir.

Yerel seçim sonuçları, 2016’dan sonra inşa edilmeye, kurumsallaştırılmaya ça- lışılan yeni rejime karşı somut bir hoş- nutsuzluğun işaretidir. Bu sonuçlar ve üzerinden geçen üç aylık süre zarfında ortaya çıkan tablo, derinleşen krizler, muhtemel bir seçimde de benzer bir değişim talebinin olabileceğine işaret etmektedir.

Siyasal değişim, toplumsal sorunlara çözüm bulmak ve demokrasiyi yeniden tesis etmek için gerekli bir adım olarak görülmektedir. Siyasal sistem teorile- rine göre, siyasal değişim, toplumsal taleplerin siyasal sistem tarafından ye- terince karşılanmaması durumunda ka- çınılmazdır. Dolayısıyla söz konusu olan bu talep, mevcut siyasal rejimin sorun- ları çözme kapasitesini sorgulamakta ve yapısal bir değişim ihtiyacını gündeme getiren yapısal bir stratejik hamle olarak kurgulanmalıdır.

Ana muhalefet partisi erken seçimi “ge- çim-seçim” ilişkisi üzerinden bir bağla- ma oturtarak seçimi sosyo-ekonomik bir bağlamda gündeme getirmektedir. Türkiye’deki mevcut ekonomik buhran, bu  durumun  dayanaklarını  oluştur-

maktadır. İktisadi dinamiklerin erken seçimin önemli bir başlığı olduğunu söyleyebiliriz, ancak Türkiye’deki seçim dinamiğini yönetim krizleri içinde bir- birleriyle ilişkili diğer faktörlerle beraber düşünmek ve ona uygun siyasi hamle- ler geliştirmek gerekir.

Muhalefetin erken seçim talebini güç- lü bir şekilde dillendirmesi, toplumsal desteği artıracağı ve siyasal rejimi baskı altında tutacağı gibi gündemi belirle- yen bir işlev de görecektir. Bu gündemi toplumsal sorunlara çözüm bulmak ve demokrasiyi yeniden tesis etmek için önemli bir fırsat olarak görmek gerekir. Bu bağlamda, muhalefetin ve sivil top- lum kuruluşlarının iş birliği içinde ha-


reket etmesi, toplumsal talepleri daha görünür kılması ve halkın aktif katılımı- nı sağlaması yeni bir demokrasi kültü- rünün vücut bulması için de önemli bir adım olacaktır.

Uluslararası destek ve diplomatik baskı da bu süreçte önemli bir rol oynayacak- tır. Erken seçim talebi, bir siyasal argü- man ve strateji olarak gündeme getiril- mesi gereken proaktif bir hamledir. Bu bağlamda, muhalefetin bir araya gele- rek, toplumsal talepleri dillendirmesi ve bu talepler doğrultusunda hareket etmesi, ülkenin geleceği için zaruri bir müşterek adım olacaktır.

Okuma listesi

Bu kaynaklar, makalenin çeşitli bölümlerinde kullanılan teorik ve kavramsal çerçe- velerin temelini oluşturur. Makale boyunca, ekonomik, sosyolojik ve siyasal bilim- ler perspektiflerinden erken seçim talebinin dinamikleri incelenmiştir.

  • Keynesianische Wirtschaftstheorie
    • Keynes, J. M. (1936). Allgemeine Theorie der Beschäftigung, des Zinses und des Geldes. Macmillan.
  • Theorie der Ökologischen Modernisierung
    • Mol, A. P. J., & Spaargaren, G. (2000). Theorie der ökologischen Modernisierung im Diskurs: Ein Überblick. Environmental Politics, 9(1), 17-49.
  • Feministische Theorien

Butler, J. (1990). Das Unbehagen der Geschlechter. Suhrkamp.

    • hooks, b. (1984). Feministische Theorie: Vom Rand zur Mitte. Fischer Verlag.
  • Montesquieu und die Gewaltenteilung
    • Montesquieu, C. (1748). Vom Geist der Gesetze. Cambridge University Press.
  • Unabhängigkeit der Justiz und Demokratie
    • Diamond, L. (1999). Entwicklung der Demokratie: Auf dem Weg zur Konsolidie- rung. Johns Hopkins University Press.
  • Wirtschaftskrise und gesellschaftliche Unruhen
    • Stiglitz, J. E. (2002). Die Schatten der Globalisierung. W.W. Norton & Company.
  • Gesellschaftliche Polarisierung und politisches Regime
    • Sunstein, C. R. (2001). Princeton University Press. Putnam, R. D. (2000). *Allein Bow- ling: Der Zusammenbruch und die Wiederbelebung der amerikanischen Geme- inschaft. Simon & Schuster.
  • Internationale Unterstützung und demokratische Prozesse
    • Keohane, R. O., & Nye, J. S. (2001). Macht und Interdependenz: Weltpolitik im Über- gang. Longman.