Birlikte var olmak: İnsan hakları yoksa hayvan hakları da yoktur

Yusuf Buzgan

Son zamanlarda Türkiye’de hayvan haklarına yönelik tartışmalar, sokak hayvanlarının uyutulmasını öngören düzenlemeyle birlikte yeniden alevlen- di. Bu düzenleme, milyonlarca köpe- ğin uyutulması suretiyle yaşamlarına son verilmesini amaçlarken, bir canlı ve yaşam hakkı ihlali tartışmasını da beraberinde getirmektedir. 12 Temmuz 2024’te AKP’li 78 milletvekilinin imza- sıyla TBMM Başkanlığı’na sunulan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılması- na yönelik kanun teklifi, 30 Temmuz’da TBMM genel kurulundaki görüşmeler sonucu AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Kanun, resmi ga- zetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Türkiye’de yeniden alevlenen sokak hayvanlarına yönelik tartışma kültürel, teolojik ve politik arka planı olan gün- cel bir tartışmayı da beraberinde getir- di. Her şeyden önce ifade etmek gere- kir ki, bütün biyolojik canlılar için varlık sahasında olmak aynı zamanda bu sa- hada var olmaya devam etme hakkının korunmasını da beraberinde getirir. Var etmenin faili ister bir tanrı, ister doğa-

nın kendisi olsun, bu gerçeklik özellikle son iki yüz yılda canlı hakkı ve yaşamın kutsallığı bağlamında evrensel değer- lerle çerçevelenip normatif olarak ko- runmuştur. Özcesi; var olan, var olma- ya, yaşayan, yaşamaya devam etmeye hakkı olandır.

Sayısız yaşam formu içinde seçkin, eko sistemi değiştirme gücü ve yeteneğine sahip insan, aynı zamanda kendi türü ve diğer türler ile ilgili olarak öldürme ve yok etme hakkını da ele geçirmiştir. İnsan, bu hakkı, kültürel, teolojik ve poli- tik bağlamlarda etik değerler ve hukuk normları aracılığıyla biçimlendirmekte ve uygulama zemini yaratmaktadır.

Var oluş karşısında yok oluş, yaşam kar- şısında ölüm gibi salt biyolojik gerçek- likler, insan türüne has nitelikleri ifade eden etik, hukuk, ahlak ve siyaset gibi mekanizmaların kullanılması ile simü- le edilerek uyutma, itlaf etme, şehit etme, ebediyete uğurlama şeklinde ya- lın bir gerçeklik olarak ölüm/öldürme fiilini başka bir düzleme çekiyor. Can- lının, varlığın doğumu, ölümü ve yaşa- ma sürecinin düzenlenmesi, denetim

ve kontrol altına alınması girişimi aynı zamanda bu meseleyi (bio) politikanın konusu haline getiriyor.

Orta Doğu ve Türkiye başta olmak üzere hayvan, doğa ve canlı haklarının köke- ni, tarih boyunca bu bölgelerde hüküm süren dinler, kültürler ve toplumsal ya- pılara göre şekillenmiştir. Bu bölgede dinî inançlar, doğa ve canlılarla kurulan ilişkilere derin bir anlam kazandırdığı gibi aynı zamanda toplumsal pratikler- de belirleyici bir rol oynamıştır. Hayvan ve doğa haklarına ilişkin kültürel yak- laşımlar, yerel mitolojiler, gelenekler ve halk inançları ile iç içe geçmiştir. İn- san, doğa ve hayvan hakları ile ilgili bu- günkü yaklaşımların kültürel temelleri, büyük oranda tarım devriminin bir so- nucu olarak, hayvancılıkla uğraşan top- lumların yaşam biçimleri, hayvanlarla kurdukları ilişki ve doğaya bakış açıları- na göre şekillenmiştir. Bununla birlikte, kapitalizm, modernleşme, kentleşme, sanayileşme gibi faktörler bu gelenek- sel yaklaşımları değiştirmiş, doğa ve hayvanlarla olan ilişkinin pragmatik ve araçsallaştırma düzlemlerini daha da derinleştirmiştir. Geleneksel, teolojik, sosyolojik ve politik bağlamları olan bu değişim, bugünkü doğa ve hayvan hak- ları mücadelesinin de temelini oluştu- ran bir zemin yaratmıştır.

Bu makalede; tarih boyunca insan ile birlikte yaşamış bir canlı formunun (hayvanın) son güncel tartışmalara bağlı olarak sokak hayvanlarının, ka- musal alanı belirleyen ve bu alana iliş-

kin müdahale, denetim ve kontrol me- kanizmaları ile işleyen normatif hukuk içindeki yeri belirlenerek hukuki ve etik tartışması yapılmaya çalışılacaktır. TBMM genel kurulundan geçerek yasa- laşan sokak hayvanlarının belli koşulla- rın gerçekleşmesi halinde uyutulması/ öldürülmesi düzenlemesinin hukuki ve etik veçheleri ışığında iktidar güçlerinin otoriterliği bağlamı da tartışma konusu yapılarak “birlikte var olmanın”, imkân- ları ve olası kazanımları değerlendirilecektir.

Hayvan haklarını insan haklarıyla beraber düşünmek

Hayvan hakları, insan haklarının ayrıl- maz bir parçasıdır çünkü her iki konu da toplumların, yönetimlerin kabul edip icra ettikleri etik ve politik değerlerin bir yansımasının sonucudur. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ilişki, toplum- ların adalet mefhumu, birlikte yaşam nosyonu, hak ve hukuk gibi konularda nerede durduklarını ortaya koyan para- metreler barındırır. Bu bağlamda, hay- van hakları ile ilgili farkındalık ve bunun sonucunda ortaya çıkan değer ve doğa ile kurulan ilişki; insan haklarına yöne- lik farkındalığın dolaylı bir göstergesi olarak kabul edilir. Eğer bir toplumda hayvanlara yönelik şiddet, istismar veya ihlaller yaygınsa, bu durum, toplumun genelinde insan haklarına yönelik yak- laşımın da bir izdüşümü olarak değer- lendirilebilir.

İnsan hakları, bireylerin doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri korur. Bunlar arasında yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence yasağı gibi temel haklar bulunur. Hayvan hakları da benzer bir şekilde, hayvanların acı çekmeden yaşama, özgürlüğe ve refa- ha sahip olma hakkını savunan bir de- ğerler merkezini işaret eder. Hayvanlara yönelik sistematik şiddet veya ihlaller, genellikle daha geniş anlamda toplum- sal etik çöküş ve politik bir dekadansın göstergesidir. Türkiye’de sokak hayvan- larına yönelik düzenlemenin, gelinen noktada ülkenin sosyo-politik çöküşü- nün bir çıktısı olduğunun altını çizmek- te fayda vardır.

Otoriter ve totaliter rejimlerde, yönetim mercii genellikle toplumu bir bütün olarak kontrol etmeye çalışarak insan, doğa ve hayvanlara içkin hak olgusunu kendi siyasi öncelikleri ve konjonktürel ihtiyaçları bağlamında sıkı bir şekilde denetleyerek filtreler. Otoriter ve totali- ter yönetimlerin, bireylerin temel hak- larını ihlal etme eğilimi, hayvan hakla- rına yönelik hoşgörüsüzlük ile paralel bir şekilde gelişim gösterir. Bu nedenle, hayvan haklarının korunması, canlı ve doğaya yönelik duyarlılığın artırılması, toplumsal adaletin ve insan haklarının korunmasının bir parçası ve gereğidir. Türkiye’de hayvan haklarına ve sokak hayvanlarına yönelik tartışmaları, top- lumsal adalet ve genel anlamda insan haklarıyla beraber düşünmek mev- cut sistemin içine düştüğü açmazları anlamak ve onları aşmak açısından önemlidir. Herhangi bir canlının, sokak hayvanlarının yok edilmesinin hukuki zemininin inşası, zamanla de-hümani- ze edilen toplulukların da yok edilmesi, “etkisiz hale getirilmesinin” de zeminini oluşturma ihtimali olan çok temel bir tartışmanın konusu olmalıdır.

Hayvan hakları ile ilgili kısa bir arka plan

Bu dünyanın “halifesi”, “efendisi” ola- rak kendini konumlayan insanın, gerek teolojik, gerek etik gerekse pragmatik sebeplerden olsun, hayvanlarla kurdu- ğu ilişki esasında insan ve diğer canlı formlarıyla kurduğu ilişkinin bir parça- sıdır. Bu bağlamda hayvan haklarının normatif hukuk içinde belirlenmesinin yaklaşık iki yüz yıllık bir arka planı oldu- ğunu belirtmekte fayda vardır. Hayvan hakları konusu dünyada 19. Yüzyıl son- larına doğru tartışılmaya başlanmış ve pozitif hukukun konusu haline gelmiş- tir. Bu hakkın sınırlarının belirlenmesi ile ilgili metnin hukuki bir bağlayıcılığı olmasa da hayvanı ilk kez hukuki bir hakkın (yaşama hakkı ) öznesi olarak tasavvur etmesi pozitif hukuk yapıcılar için yönlendirici hukuk etiği alanı aç- mıştır.

Hayvan hakları, özellikle son yüzyılda liberal hukuk çerçevesinde çeşitli ulus- lararası anlaşmalar ve sözleşmelerle gü- vence altına alınarak kısmi olarak çer- çevelenmiş haklardır. Örneğin, Avrupa

Konseyi’nin Ev Hayvanlarının Korunma- sına Dair Avrupa Sözleşmesi, çok temel ve bağlayıcı metinlerden biri olarak üye ülkelerin hayvanların korunmasına yö- nelik tedbirler almasını öngörmektedir. Bu sözleşme, hayvanların yaşam hakkı- nı koruma, şiddete karşı önlemler alma ve refahlarını sağlama yükümlülüğü getirmektedir. Türkiye, 2003 yılında bu sözleşmeyi imzalamış ve 2004 yılında yürürlüğe koymuştur.

Hayvan hakları ile ilgili tartışmalar, özel- likle hayvanların duygusal ve ahlaki bir statüye sahip olduklarına dair farkında- lığın artmasıyla beraber ivme kazanmış ve hayvan haklarının uluslararası alanda ele alınışı, korunması, çeşitli anlaşmalar ve belgelerle desteklenmektedir. Sem- bolik yahut kısmı şekilde uygulanabilir bir zemin ortaya koyan “Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”, “Hayvanların Uluslararası Ticaretine İliş- kin Sözleşme (CITES)”, “Evrensel Hayvan Refahı Bildirgesi” gibi sözleşme ve bel- geler hayvanların korunması ve refahı için standartlar belirleyerek, hayvanlara karşı kötü muameleyi önlemeyi amaç- lamaktadır. Türkiye’de yakın zamanda kabul edilen sokak hayvanlarının öte- nazisine olanak tanıyan düzenleme, bu tür uluslararası standartlarla çelişmek- te ve hayvan haklarının korunması ko- nusunda açık bir ihlal olarak ön plana çıkmaktadır.

Hayvanların hukukun öznesi olup ol- madığı, hukuk sistemine ve yasal dü- zenlemelere bağlı olarak değişir. Ge-

nel olarak, hukukta “özne” terimi, hak ve yükümlülükleri olan varlıkları ifade eder. Geleneksel olarak, insanlar hu- kukun asli özneleri olarak kabul edilir- ken, hayvanlar hukukun nesneleri ola- rak kabul edilmiştir. Ancak, son yıllarda bazı hukuk sistemleri ve yargı kararları hayvanların haklarını tanıma yolunda önemli adımlar atmıştır. Bu bağlamda iki farlı yaklaşımdan söz etmek mümkündür.

Geleneksel yaklaşıma göre pek çok hukuk sistemi, hayvanları mülkiyetin bir parçası ve iktisadi bir değer olarak gö- rür ve onları hukukun nesneleri olarak sınıflandırır. Bu yaklaşıma göre hayvanların hakları doğrudan tanınmaz, ancak sahiplerinin mülkiyet hakları çerçeve- sinde korunur. Modern yaklaşıma göre ise bazı ülkeler ve bölgeler, hayvanlara belirli haklar tanıyarak hukuki statüle- rini değiştirmeye başlamıştır. Örneğin, Almanya ve İsviçre gibi ülkeler anaya- salarına hayvanların korunması ile ilgili maddeler eklemiştir. Ayrıca, bazı yargı kararları hayvanların yaşam, özgürlük ve işkence görmeme gibi temel haklara sahip olduğunu kabul edip korumakta- dır.

Hayvan refahını ve haklarını koruma- yı amaçlayan pek çok ulusal ve ulusla- rarası yasal düzenleme mevcuttur. Bu düzenlemeler, hayvanların kötü mu- ameleye karşı korunmasını, deneyler- de kullanılmalarının sınırlandırılmasını ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini hedefler. Hayvanların hukukun öznesi

olup olmadığı tartışmalı bir konudur ve hukuki perspektiflere göre değişir. Ge- leneksel hukuk sistemlerinde hayvan- lar genellikle hukukun nesneleri olarak görülse de, modern yaklaşımlar ve yasal reformlar hayvanların hukuki statüsün- de önemli değişiklikler yapmakta olup, “birlikte var olma” formu bağlamında etkin çözümler üzerine çalışmaktadır.

Sokakta yaşayan hayvanların öldürülmesi hangi sorunu çözecek?

Yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin başlı- ca sorunu en temelinde bir haklar ve özgürlükler sorunudur. Başta Kürtler olmak üzere farklı etnik ve dini grupla- rın temel hak ve özgürlükleri meselesi devam eden bir sorundur. Temel insan hakları çerçevesinde süregelen bu yapı- sal sorunlar karşısında siyaset kurumu- nun birlikte yaşama, birlikte var olma seçeneği üzerinde düşünmemesi, bu seçeneği mümkün kılacak çözüm yol- larını zorlamaması sebebiyle devam etmektedir. Benzer bir yaklaşım sokak hayvanları konusunda da tercih edilen bir seçenek olarak önümüze çıkıyor.

İnsan hakları ve demokrasi eksenli yapısal ve derin sorunların yanında kor- kutucu düzeyde ekonomik sorunlar ile mücadele eden bir toplumun, çözüm bekleyen bu acil sorunlarının karşısın- da, sokak köpeklerinin öldürülmesinin neye ve kime derman olacağı sorusu- nun rasyonel anlamda toplumsal “fay- daya” dönük bir cevabının bulunması imkânsızdır.

Etnik, dini, kimlik ve aidiyet sorunları- na ilişkin olarak temel insan hakları, ev- rensel hukuk ve toplumsal siyasal etik çerçevesinin dışına çıkarak dayatmacı, tekçi ve yok saymaya dönük yaklaşımlar sergileyen mevcut ve geçmiş iktidarla- rın insan hakları ve demokratik yönetim konusunda sergiledikleri performansı sokak hayvanlarının yaşam hakkı hak- kında da göstermeleri bir sürpriz değil. Ancak bu hukuk ve etik dışı yaklaşımın toplumsal ve siyasal muhalefetle önlenebilir olması da imkânsız değildir. Tüm canlıların yaşam haklarının savunulması ile toplumsal vicdanın öldürmeye ve yok etmeye değil, yaşama ve yaşatmaya dönük olarak geliştirilmesi, ülkenin yapısal sorunlarının çözümünde de sağ- duyulu, adil ve akılcı bir tutumun geliş- mesine vesile olacaktır.

Mevcut siyasal iktidarın sosyo-politik so- runlara yaklaşımının popülist bir eksen- de olduğu, mevcut sorunlara karşı etkili ve yapıcı çözüm yerine iktidarı tahkim, kısa vadeli ve dar çerçeveli siyasal çıkar- lara odaklı olduğu bilinmektedir. Daha- sı siyasi manevra yeteneği ve gündemi kendi ajandası etrafında regüle eden manipülasyon kabiliyeti, mahareti bilinmektedir. Siyasal olarak sürdürülebilir olmayan ve uzun vadede ülke için bü- yük ölçekte yeni sorunlar yaratma po- tansiyeline sahip bu siyasal anlayışın, güçlü bir toplumsal muhalefetle değiştirilmesi kısa vadede sokak hayvanları- nın yaşam hakkının korunması sonucu ile birlikte yeni, daha barışçıl ve daha uzlaşmacı bir toplumsal etik dinamiğinin gelişmesini de sağlayacaktır.

Birey veya toplum, başka bir canlının yaşam hakkının korunmasına yönelik dirençli tutumu ile kendi varlığına dair rasyonel ve etik bir zemin yaratmış ola- caktır. Bu kusursuz zeminde ideal birey, ideal toplum, ideal devlet gibi ihtiyaçla- rın ortaya çıkması, bu ihtiyacın karşılan- masına yönelik bir mücadeleyi de kaçınılmaz kılmaktadır. Nitekim modern insanın öyküsü bu biçimde gerçekleşmiş ve gelişim göstermiştir.

Çözüm mümkün mü?

Sokakta yaşayan hayvanların sorunu, yalnızca hayvan hakları perspektifinden değil, aynı zamanda toplumun genel re- fahı, etik ve ahlaki duruşu açısından da ele alınması gereken karmaşık bir me- seledir. Sorunun çözümü, hayvanların yaşam hakkını korurken, toplumun da bu konudaki kaygı, korku ve önyargıla- rına yanıt verecek kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Bu sorunu en makul şekilde çözen ve bugün uygulayıcı pratikler ser- gileyen örneklere baktığımızda “Kısırlaştırma ve aşılama programları”, “Eğitim ve farkındalık”, “Barınaklar ve geçici bakım merkezleri”, “Hukuki düzenleme ve uygulamalar”, “İşbirliği”, “Bilinçli hayvan sahipliği” gibi temel öneriler, sokak hayvanları sorununu çözerken hayvan haklarını korumak ve toplumun beklen- tilerini karşılamak için kapsamlı yaklaşımlar sunmaktadır. Burada ısrarla altı

çizilmesi gereken şey, önemli olan tüm çözüm önerilerinin insan odaklı değil, yaşamın her formunu saygıyla gözeten bir anlayışla uygulanması ve “birlikte var olmanın” bilince çıkarılmasıdır.

Hayvanlar neden sokaklardadır, sokaklar yalnızca insanların mıdır? Bu sorula- rın cevabı büyük oranda kamusal alan, meydanlar ve sokakların sadece insana ait mekânlar olduğu yargısını beslemekte ve insanın hayvan ve doğa üze- rindeki tahakkümünü yeniden düzenle- meye hizmet etmektedir. Bugün “sokak hayvanları” kavramından büyük ölçüde köpeklerin kastedildiği bilinmektedir. Sokaklarda yaşayan köpeklerin yakla- şık 20 bin yıl önce mağaralarda yaşayan atalarımıza yaklaşan, yakınlaşan gri kurt türünün evrimleşerek ortaya çıkan for- mu olduğu bilinmektedir. “Tehlikeli” ırk olarak ifade edilen köpek cinsleri de in- sanların genetik müdahalesi ile yapay olarak üretilmiştir. Köpekler tarihin akışı içinde; avlanmada, kabileyi korumada, zararlı kemirgenleri öldürmede, yük taşımada, yön bulmada ve daha modern zamanlarda ise savaşlarda kullanılarak araçsallaştırıldı.

Birçok önemli görevi insan atamız adı- na yerine getirmiş bu canlı, büyük ölçü- de sanayi devriminden sonra kendisine duyulan ihtiyacın azalmasıyla terkedilmiş ve yalnız bırakılmıştır. Hızlı kentleş- me ve sanayileşme koşulları içerisinde kendisine duyulan ihtiyacın ortadan kalkmasıyla bugün insan için bir sorun olarak telakki edilmektedir. Tarih boyunca pragmatik sebeplere bağlı olarak araçsallaştırılan bu canlılara yönelik yok etme güdüsü, insan-insan ilişkilerinde de çok tanıdık olan, deneyimlenen ve hâlâ deneyimlenme potansiyeli olan bir yok etme, ortadan kaldırma duygunun izdüşümüdür. Çözümü buradan düşün- mek, hayvan hakları ile insan haklarının birbirleriyle ilişkisini, yansımasını belir- lemek açısından hayatidir.