Türkiye’de hem idari hem toplumsal hem de iktisadi alanda büyük oranda tahrip edilen siyasal ve bürokratik ni- zam, gelinen noktada toplumsal, ilke- ler ve politik etik kurallarının kurucu bir momentte yeniden düzenlenmesi- ni zorunlu kılmaktadır. Toplumsal alanı etkilemesi ve o alanda kurucu bir rolü gereği belki de bu etik düzenleme ve ilkeler etrafında yeni bir nizamın inşası- na ihtiyacın en çok olduğu alan siyaset kurumudur.
Ülkenin içinde bulunduğu çoklu krizle- rin yönetilememesi ve uluslararası siya- si denklemin bölgeye olan yansımaları hem içeride hem de dışarıda çatışma ve savaş değil, uzlaşma, çoğulculuk, kapsayıcılık ve barış merkezli bir yeni politik kurguyu zaruri kılmaktadır. Bu zaruret siyasi bir tahminden öte, olgu- sal bir realite olarak ön plana çıkmakta ve Türkiye’nin yeni yüzyılının temel sa- yacaklarından birini oluşturmaktadır.
Türkiye’deki iktidar yahut muhalefet bloklarının mevcut siyasi stratejileri ve taktiksel hamlelerinden bağımsız olarak hemen hemen her politik özne cumhuriyetin kurucu kodlarına vurgu yaparak mevcut sıkışmayı aşmayı de- neyen bir siyasal söylem ve program
geliştirmektedir. Kuruluş ve kurtuluş mitosu üzerinden kurulan bu yeni si- yasa, Türkiye’de idari anlamda ortaya çıkan çoklu yönetim krizinin bir sonu- cudur.
Özellikle muhalefet blokunu oluşturan bazı özneler için önemli açmazlar içer- se de, bu durumun kaçınılmaz olarak mevzu bahis ilkeler etrafında bir araya gelmek dışında varacağı rasyonel bir yol yoktur.
Türkiye, özellikle 2017’deki referandum- dan sonra ortaya çıkan sonuçlarla bir- likte birçok krizle karşı karşıya kalmış ve bugün bu krizlerin yansımalarıyla boğuşmaktadır. Bu krizler, siyasi, sos- yolojik ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla ülkenin geleceğini etkileyen ve önü- müzdeki yüzyıllarını ipotek altına alan bir bağlama sahiptir.
Uluslararası arenada ortaya çıkan küre- sel krizlerin yanı sıra Türkiye’nin içinde bulunduğu bu çoklu krizin temel çözü- münün rejim değişikliği olduğu şüp- hesizdir. Rejim değişikliğini gündeme alacak temel parametre seçimler olma- sına rağmen, muhalefet bloku erken seçim talebini dile getirmekten özellik- le kaçınmaktadır.
Bu makalede, Türkiye’nin mevcut kriz- lerini ve bu krizlerin çözümünde erken seçimin ve rejim değişikliğinin öne- mini siyasi, sosyolojik ve sosyo-ekono- mik bağlamda ele alınacaktır. Özellikle 2017’den sonra ortaya çıkan rejim deği- şikliğinin Türkiye’nin siyasi, toplumsal, ekonomik ve uluslararası ilişkilerini de- rinden sarsan etkisi, bugün için Türki- ye’yi çoklu krizlerle baş başa bırakmıştır.
31 Mart 2024 yerel seçimleri, Türkiye’nin siyasi manzarasında, ittifak stratejilerin- de ve toplumun arzu ettiği değişimin yönü ve yörüngesi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Halkın bi- rikmiş öfkesinin, idari anlamda ortaya çıkan krizlerin, toplumsal kutuplaşma bağlamında gelinen noktanın bir dı- şavurumu olarak değerlendirebilece- ğimiz bu seçimler, CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin önemli ba- şarılar elde ettiği bir seçim oldu. 22 yıl- lık iktidar partisinin sebep olduğu çoklu krizlere bir itiraz ve uyarı olan 2024 yerel seçimleri, Türkiye siyasi tarihi açısından bir yol ayrımı olarak değerlendirilebilir.
2023 Mayıs genel seçimlerinin ortaya çıkardığı demoralizasyon ve yenilgi psi- kolojisinden sonra, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde elde edilen matematik- sel ve psikolojik başarı, muhalefet için önemli bir umut ışığı olmuştur. Bu ba- şarıyı halkın yıllardır biriktirdiği öfkenin ve değişim arzusunun bir göstergesi ve 2017’deki rejim değişikliğine yönelik hoşnutsuzluğun bir mesajı olarak anla- mak mümkündür. Ancak, bu başarıyı tam anlamıyla kavrayamayan, halkın bu mesajına uygun bir siyasal sorum-
luluk alamayan ve bu seçimlerin ifade ettiği şeyi işlevselleştiremeyen CHP ve Dem Parti başta olmak üzere muhale- fet bloklarının, erken seçim talebinde bulunmaktan kaçınarak stratejik bir hataya düştüklerini tespit etmek abartı olmayacaktır.
Mevcut çoklu krizlere rağmen proak- tif bir siyaset yürütmeyen, iktidarın yıpranmasını bekleyen edilgen siyasi pozisyon, yanı sıra muhalefeti de don- durmakta, etkisizleştirme ve konsolide olmasını engellemektedir. İktidar ve muhalefet blokları arasındaki bu du- rumdan hareketle, Türkiye’de bugünkü siyasi manzarayı genel anlamıyla bu şe- kilde tarif etmek mümkündür.
Ekonomik sorunlar, demokrasi eksik- liği ve toplumsal huzursuzlukların gi- derilmesi, ancak halkın iradesini yeni- den sandığa yansıtmasıyla mümkün olacaktır. Bu bağlamda halkın değişim taleplerini doğru anlamak ve erken seçimi güçlü bir şekilde gündeme al- mak bugün açısından oldukça gerekli bir hale gelmiştir. Buradaki tespit salt bir politik okuma yahut varsayım değil aynı zamanda sosyolojik değişim dina- miklerinin harekete geçişiyle alakalı ol- gusal verilere dayanmaktadır.
Söz konusu olgular hem saha çalışma- larıyla hem de kimi etnografik çalışma- larla desteklenmektedir. Erdoğan, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde yalnızca siyasi güç ve halk desteğini kaybetmek- le kalmamış, aynı zamanda toplumsal destek, özgüven ve meşruiyetini de ciddi biçimde yitirmiştir. Ortaya çıkan değişim dalgası, 22 yıllık yönetim prati-
ğine açık bir uyarı olmuş, 2017’deki re- jim değişikliğiyle beraber ortaya çıkan çoklu krize dair hoşnutsuzluğun somut bir göstergesi olmuştur.
Bilindiği üzere temsili rejimlerde erken seçimler demokratik sistem tıkandı- ğında veya iktidarın yönetememe kabi- liyetini kaybetme durumuna istinaden muhalefet talebi ile gerçekleşir. Özellik- le iktidar alternatifi olan ana muhalefet partilerinin bu konudaki siyasal sorum- luluğu halkın talepleriyle uyumlu bir şekilde olması gerekmektedir.
CHP’nin yumuşama ve normalleşme çerçevesinde Erdoğan’la sürdürdüğü görüşmeler, halkın talep ettiği değişim rüzgârını tersine çevirmekte ve Erdo- ğan’a kaybettiği itibarını yeniden ka- zandırmaya hizmet eden bir bağlama yerleşmektedir. Erdoğan’a hem ma- nevra alanı yaratan hem çoklu krizle- rin üstünü örten bir işlevi olan hem de değişim arzusu ve beklentisine cevap olmayan bu tutum, iktidarın kendini reorganize etme stratejisine ve zaman kazanma taktiklerine hizmet etmekte- dir.
Bu durum, halkın yerel seçimlerde ver- diği demokrasi mesajını yanlış okumak ve toplumun değişim taleplerine sırt çevirmek anlamına gelir. Erken seçim talebi, halkın yıllardır biriktirdiği öfke- nin ve değişim arzusunun en demokra- tik yolla ifade edilmesini sağlayacaktır. Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik ve siyasi krizlerin çözümü, sadece yöne- tim değişikliğinde değil, aynı zamanda yeni bir vizyon ve anlayışın benimsen- mesinde yatmaktadır. Böylesi temel,
yapısal bir dönüşüm gerçekleşmeden Türkiye’de yüzyılların bakiyesi olan so- runların çözümünün de mümkün ol- mayacağını söyleyebiliriz. Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin kaybettiği itibar, özgüven ve meşruiyet, ancak de- mokratik süreçlerin işletilmesi ve halkın iradesine saygı duyulmasıyla yeniden kazanılabilir. Bunun da en demokratik ve meşru yolu bugünkü koşullar bağla- mında seçimler ve sandık dinamiğidir.
Bu bağlamda, CHP ve Dem Parti baş- ta olmak üzere diğer muhalefet parti- lerinin, erken seçim çağrısını güçlü bir şekilde yapmaları ve halkın değişim taleplerini dikkate almaları elzemdir. Ekonomik ve toplumsal krizlerin çözü- mü, demokratik ve adil bir yönetimin tesisi ile mümkündür. Türkiye’nin yeni- den nefes alabilmesi için, özgürlüklerin ve adaletin teminat altına alındığı bir yönetim anlayışı şarttır. Toplumsal ba- rış ve refahın sağlanması için köklü bir rejim değişikliği ve erken seçim bugün açısından kaçınılmaz bir gündem ola- rak muhalefet bloklarının önünde dur- maktadır. Bu gündem muhalefet blok- ları açısından tarihsel bir sorumluluk konusudur aynı zamanda.
Bugünkü koşullar bağlamında bu gün- demin işletilmesi Türkiye’nin geleceği için en doğru adım olacaktır. Aksi tak- dirde toplumsal barış mefhumuna içkin olan Kürt meselesi başta olmak üzere diğer hak ve özgürlükler meseleleri ve ekonomik krize kadar bir dizi sorunun çözümü mümkün olmayacaktır.
Ancak, CHP’nin yumuşama ve normal- leşme çerçevesinde Erdoğan’la sürdür-
düğü görüşmeler, halkın talep ettiği değişim arzusunu gölgede bırakmış ve Erdoğan’ın kaybettiği itibarı, özgüveni ve meşruiyeti yeniden tesis etmesine zemin hazırlamıştır. Bu durum, Erdo- ğan’ın siyasi gücünü yeniden konsoli- de etmesine yardımcı olmaktadır. Oysa son 20 yıldır ve özellikle Cumhurbaşkan- lığı Hükümet Sistemi rejimi Türkiye’nin sosyolojik yapısını derinden etkilemiş, sınıflar ve katmanlar arası kutuplaşma- lar yaratmış ve toplumsal gerilimler ar- mağan etmiştir. Siyasal rejimin yıllardır oluşturmaya çalıştığı o paralel toplu- luklar hakikati ancak sosyolojik olarak böyle karakterize edilebilir. Bunun be- delini ağır ödeyen Türkiye toplumu salt ekonomik bir darboğazla karşı karşıya kalmamış aynı zamanda toplumsal çü- rümeden kültürel çoraklaşmaya kadar birçok değerini kaybetmiştir.
Bütün bunlara rağmen, yerel seçimler- de halkın verdiği mesajı hem sağduyu- nun hem de temel bir değişim talebinin güçlü bir ifadesi olarak görmek gerekir. Bu mesajı doğru okumak ve bu doğrul- tuda hareket etmek, muhalefetin temel sorumluluğudur. Toplumsal değişim arzusu, sadece siyasal elitlerin değil, geniş halk kesimlerinin de desteğini gerektiren bir süreçtir ve halk bu mesa- jı çok net bir şekilde sandığa yansıtmış- tır. Muhalefetin erken seçim talebinde bulunmaması, toplumsal beklentilere uygun bir yanıt üretme kapasitesini sorgulatmaktadır. Halk, yerel seçimler- de ortaya koyduğu tavırla değişim ta- lebini net bir şekilde ifade etmiştir. Bu talep, sadece siyasi bir değişimi değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşmayı ve
demokratik değerlerin yeniden tesis edilmesini içermektedir.
Erken seçim, bu taleplerin karşılanması ve toplumsal barışın sağlanması için bir fırsat olarak değerlendirilebileceği gibi muhalefetin mevcut siyasi yaklaşımını da pekiştirecek bir bağlama sahiptir. Dolayısıyla halkın sandıklara yansıyan iradesinin ifadesi olarak rejim karşıtı bir demokratik cephe siyasetinin oluşma- sı zaruridir. Bu cephe 2017’den sonraki rejim değişikliğinin yarattığı dekadansı ortadan kaldıracak ve yeni yüzyılında kurucu bir momente yaslanmak zorun- dadır.
Türkiye, son yıllarda ciddi ekonomik sı- kıntılarla boğuşmaktadır. Yüksek enf- lasyon, işsizlik ve ekonomik belirsizlik, halkın yaşam standartlarını düşürmüş ve toplumsal memnuniyetsizliği artır- mıştır. Erdoğan yönetiminin ekonomik politikaları, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme sağlamaktan uzak görün- düğü gibi demokratik bir süreci baş- latma ihtimali de bir o kadar uzaktır. Özellikle önceki haftalarda Kobani da- vasında verilen cezaların hukuksuzlu- ğu, Türkiye’deki adalet sisteminin ciddi şekilde sorgulanmasına neden oldu. Bu davada görülen kararlar, hukukun üs- tünlüğü ilkesinin yerini keyfi uygulama- lara bıraktığını açıkça ortaya koyuyor. Son olarak halkın iradesini yok sayarak Hakkâri Belediyesi’ne yönelik kayyum uygulaması, bu keyfi ve hukuk dışı du- rumun bugün geçerli norm olduğunu teyit etmiştir.
Adaletin siyasallaşması ve hukuk norm- larının çiğnenmesi, yalnızca bireylerin
değil, toplumun genelinde derin bir güvensizlik yaratmaktadır. Normatif hukukun ortadan kaldırılması, rejimin güdümüne sokulan bir yargı gerçekli- ği bütün toplum için risk içermektedir. Söz konusu bu hukuksuz uygulamalar, toplumdaki kutuplaşmayı daha da de- rinleştiriyor. Özellikle Kürt vatandaşlara yönelik baskıların artması, ülkede yeni çatışma ve gerilimlerin zeminini hazır- lıyor. Bu durum, hem toplumsal barışı tehdit ediyor hem de insan hakları ihlal- lerinin yaygınlaşmasına yol açıyor.
Nitekim Kobani davası ve Hakkâri Bele- diyesi’ne kayyum atanması sadece bi- reysel adaletsizliklerin bir örneği değil, aynı zamanda Türkiye’nin hukuk devle- ti olma niteliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun göstergesidir. Adalet sistemindeki bu keyfi uygulama- lar ve müdahaleler, toplumun tüm ke- simlerinde derin yaralar açarken, Kürt- lere yönelik yeni savaş hazırlıkları olarak da yorumlanmaktadır.
Bu tehlikeli gidişat, toplumun geleceği için büyük bir endişe kaynağıdır. Onun için erken seçim ve rejim değişikliği, Türkiye’nin temel sorunlarına kalıcı çö- zümler üretmek için bir fırsattır. Top- lumsal özgürlük alanlarını bu kasvetli atmosferden kurtaracak, yeniden can- landıracak bir adımdır erken bir genel ve cumhurbaşkanlığı seçimi.
Türkiye özellikle ekonomi yönetimi an- lamında son zamanlarda bir yol arayışın- dadır. Lakin demokrasi tesis edilmeden, toplumsal barış sağlanmadan, hukuk ve yargı bağımsız olmadan ekonomik po- litikaların başarılı olma şansı neredeyse
yok denecek kadar azdır. Muhalefetin bu gerçeği görmesi, buna göre hareket etmesi ve sorumluluk alması bugün- kü koşullar bağlamında kaçınılmazdır. Ekonomik darboğazdan çıkış, yalnızca ekonomik ve palyatif önlemlerle değil, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin yeniden inşasıyla mümkün. Türkiye bu- gün bu bağlamda bir yol ayrımındadır.
Halkın nefes alabilmesi için, özgürlük- lerin ve adaletin teminat altına alındığı bir yönetim kaçınılmazdır. Erken seçi- min halkın yıllardır biriktirdiği öfke ve değişim arzusunu ifade etmenin en de- mokratik yolu olduğunu unutmamak gerekir. Bu arzunun 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde bariz bir şekilde ortaya konulduğu da görülmelidir. Toplumsal barışın ve refahın tesisi için, köklü bir rejim değişikliği kaçınılmaz. Salt bir yö- netim değişikliği değil, yeni bir vizyon ve anlayışın benimsenmesi kaçınılmaz- dır. Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin kaybettiği itibar, özgüven ve meşruiyet, ancak bu şekilde yeniden kazanılabilir.
Nitekim yeni bir hükümet, daha rasyo- nel ve kapsayıcı ekonomik politikalar uy- gulayarak, yatırım ortamını iyileştirebilir ve ekonomik istikrarı sağlayabilir. Ayrı- ca, demokratikleşme süreci, uluslararası yatırımların artmasına ve ekonomik bü- yümenin hızlanmasına katkıda buluna- bilir. Hukukun siyasal erkin güdümünde olmadığı bir atmosfer Türkiye’ye hem içeride hem de dışarıda büyük nefes al- dıracaktır. Lakin Erdoğan’ın geçen hafta gelir adaletsizliği çerçevesinde yaptığı itiraflar, Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizin boyutlarını da gözler önü-
ne sermektedir. Ancak, bu krizden çıkış yolu olarak sadece Erdoğan’ın hatalarını dile getirmek ve anti-Erdoğan bir söy- lem kurmak yeterli değildir.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde halkın verdiği güçlü demokrasi mesajı, Türkiye için tarihi bir fırsat sunmuştur. Buradan hareketle muhalefetin, erken seçim ta- lebini dillendirmekten kaçınması, hal- kın değişim arzusunu göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Erdoğan’ın oto- riter yönetim anlayışının yarattığı tahri- batı tersine çevirmek ve Türkiye’yi de- mokratik değerlere dayalı bir düzene kavuşturmak için muhalefetin bir an önce erken seçim talebinde bulunması salt demokratik bir hak değil, aynı za- manda muhalefetin tarihsel bir sorum- luluğudur.
Türkiye’nin geleceği için erken seçim talep etmek ve rejim değişikliği için ça- lışmak, muhalefetin önünde duran en önemli görevdir. Türkiye, halkın iradesi doğrultusunda yeniden nefes alabile- cek ve demokrasi yolunda ilerleyebi- lecek bir ülke olmalıdır. Bağlamın bu noktasından hareketle, halkın yerel se- çimlerde verdiği demokrasi mesajını iyi okuyarak, Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu krizi nihai bir çözüme kavuştur- mak üzere bir an evvel erken seçim ta- lep etmek, demokratik bir haktır.
Türkiye’nin çoklu krizlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan rejim tartışmala- rı, ekonomik, sosyal ve hukuki reform programları üzerinden değil, parlamen- ter sisteme dönüş üzerinden şekillen- melidir. Parlamenter sistemin son yüz- yılda ürettiği kriz alanlarını ve rejimin
Erdoğan gibi otoriter bir figür üreten karakterini muhasebe eden, yerel yöne- timlerin rolünü teslim eden ve vizyonu- nu güçlendiren yeni bir nizam mevcut krizleri aşmanın bir çıkışı olabilir. Dola- yısıyla muhtemel bir seçim parlamenter sisteme dönüş üzerinden alternatif bir rejime kapı açacak ve Türkiye’nin yeni yüzyılının karakterini şekillendirecektir.
İktidarın; bölgesel ve dış politik adım- larını içeriyi konsolide etmek açısından bir yatırım aracına dönüştürdüğü ger- çeğinden hareketle, bölgede askeri an- lamda bir hareketliliğe girmesi olasıdır. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinden sonra ortaya çıkan değişim arzusunu bloke etmek amacıyla polarize bir siya- set stratejisiyle gücünü yeniden tesis et- menin emarelerini görüyoruz. Bununla paralel bir şekilde halk iradesine, bele- diyelere yönelik müdahalesi ihtimal dâ- hilindedir. Erken seçim çağrısı aynı za- manda iktidarın bu stratejisini de boşa çıkaracak ve kendi gücünü yeniden konsolide etme girişiminin önüne set çekecek yegâne yoldur. Rejimin kendini var ettiği düzlem olan çatışma koşulla- rı, erken seçim çağrısıyla dengelenerek boşa düşürülebilir.