ERDOĞAN: Hem iktidar hem Muhalefet

Türkiye siyasi tarihi, evrensel değerler ve o değerlerin biçimlendirdiği kav- ramlar etrafında değil, büyük oranda liderlerin karakterleri ve siyasal eğilim- leri etrafında şekillenmiştir. Siyasi figür- ler temsil ettikleri ideolojik ve politik değerlerin ötesinde bir etki gücü ve alımlanma potansiyeline sahip olmuş- tur. Lider ile toplum arasındaki bu ilişki Türkiye’de olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de bu temel çerçeve üzerinden şekillenmiştir. Demokrasiyi kurumsal- laştıramamış, evrensel değerleri temel bir norm haline getirememiş, toplum- sallığı eşit ve sürdürülebilir bir çerçe- veye oturtamamış toplumlarda, lider kültü mutlak bir kurtarıcı figürüyle bir- leşerek topluma, siyasal, ekonomik ve iktisadi alana yön verir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye’de iktidar ve muhale- fet bloklarının şekillenmesinde birçok dinamik belirleyici olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminden çok parti- li döneme (45-50’ler), 60’lardan, 80’ler, 2000’ler ve 2016 sürecindeki darbe gi- rişimlerine kadar, yakın dönemin ikti- dar ve muhalefet bloklarının inşasında demokrasi ve örgütlenme dinamiğinin değil, pragmatizm, devletin kutsal kod- ları üzerinde konsensüs, siyasi manipü-


lasyonlar ve algı oyunlarının belirleyici olduğunu görüyoruz.

Bir başka ifadeyle Türkiye’de muhalefe- tin de iktidar alanına içkin bir mefhum olduğunu ve onun sınırlarında şekillen- dirildiğini söyleyebiliriz. Muhalefetin ik- tidarın sınırlarında şekillenmesi bürok- ratik bir gereklilik olarak görülmüş ve makbul muhalefete evrilmiştir.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşka- nı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin son çeyrek asrının şekillenmesinde ve Türkiye’nin yakın dönem siyasi yörün- gesinin belirlenmesinde oldukça etkili ve güçlü bir liderdir. Türkiye’nin politik tarihinde Erdoğan’ın hikâyesi, drama- tik dönüşümlerle dolu bir epope olarak öne çıkar. Yoksul bir ailenin çocuğu ola- rak dünyaya gelen Erdoğan, zorluklarla dolu hayatını, hâkim toplumsal ve bü- rokratik sınıfın bariyerlerini, kendisini sosyal adalete adamış bir lider imajı ile aştı.

Erdoğan, Kemalist ideoloji ve seküler elitler tarafından dışlanmanın acısını derinden hisseden biriydi. Bu, onun İslami değerlere dayanan bir ideolojiyi benimsemesini ve bu yolda kararlılık- la ilerlemesini beraberinde getirmiştir. Zamanla bürokratik engelleri aşan ve

zorlu badireleri atlatan Erdoğan, daha sonra çatışmaların, problemlerin ve bü- yük yıkımların da kaynağı olmaya baş- ladı.

1990’larda İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıyken verdiği siyasi mesajlar ve onu hapis cezasına götüren süreç, ka- riyerinde bir dönüm noktası oldu. Gide- rek siyasi etkisi artan ve geniş kitlelerce desteklenmeye başlanan Erdoğan, o dönemin değişim arzusunun temsilcisi ve sürdürücüsü konumundaydı.

2000’li yılların başından itibaren, 80 yıllık idari, bürokratik ve kurumsal ya- pının dönüşümünde belirleyici bir rol oynadı. Her ne kadar bugün tam tersi bir noktada olsa da, demokratikleşme eğilimi, Batı ile kurulan olumlu ilişkiler, Kürt meselesinin çözümünde alışılagel- dik yöntemlerin dışında diyalog ve do- laylı müzakere girişimleri ve toplumsal değişim arzusuna cevap olması onun yükselişinin ana noktalarını oluşturuyor diyebiliriz. 80 yıllık bürokratik nizamın dönüşümüne öncülük eden Erdoğan, Türkiye siyasi tarihinde risk alan ve risk alma potansiyeli en güçlü aday olarak ön plana çıkmaktadır.

Erdoğan’ın yükselişi, Türkiye’nin siyasi manzarasında yarattığı etki yakın bir tarihe kadar silinemeyecek derin izler barındırıyor. Gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ün siyasal, toplumsal ve ideolojik etkisine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu ve daha sonra gelen seçim zaferleriyle etkisini daha da pe- kiştirdi. Her ne kadar bugün başka bir vesayetin merkezinde olsa da, liderliği altında Türkiye, bir yandan askeri ve-


sayete karşı refleksler geliştirdi, diğer yandan kısmi kimi yapısal reformlara kalkıştı.

Erdoğan’ın son çeyrek asırlık politik ti- polojisini ve temsil ettiği değerleri iki dönemde sınıflandırmak mümkün. 2002 ile 2015 yılları arasında görece daha demokratik, liberal, Batılı değer- lerle uyumlu, Türkiye’nin temel sorun- larını çözme konusunda müzakere ve diyaloga açık olan dönem ile 2015’ten bugüne kadar devam eden otoriter, to- taliter, diyalog ve yetki paylaşımına ka- palı, anti-demokratik ve çatışmacı dö- nem. Elbette Türkiye son çeyrek asırda hem içeride hem de bölgede gerçekle- şen büyük değişimlerin sonuçlarından etkilendi. Darbe girişimleri, bürokratik, toplumsal, iktisadi ve idari değişimler- le geçen son çeyrek asırda Erdoğan’ın, adaptasyon ve uyum sağlama konu- sunda oldukça mahir olduğu görülüyor.

2017’den sonra parlamenter sistem- den başkanlık sistemine geçişle birlik- te, inşa edilen kurumsal tekçi yönetim, artan otoriterlik ve toplumsal kutuplaş- ma ile etkisi bugünlere uzanan sorun- ların merkezinde yer aldı. Erdoğan’ın bugünkü politik manevra gücü ve mu- halefete yön verme dinamiğinin anla- şılmasında özellikle son 8 yıllık sürecin, yani kendisinin ikinci döneminin iyi tahlil edilmesinde fayda vardır. Erdo- ğan ve AKP yönetimi, özellikle muhalif kesimleri bastırma, Kürt eksenli siyaseti etkisizleştirme, toplumsal kutuplaştır- ma, mezhepçilik, kayırmacılık, basın ve ifade özgürlüğü gibi konularda ulusla- rarası eleştirilerle de karşı karşıya kal- maktadır.

Son yerel seçimlerde aldığı yenilgiler, Erdoğan’ın siyasi dayanıklılığını ve ma- nevra yaratma kabiliyetini test eden bir niteliğe sahip. Kendi iktidarını sürdür- mede muhalefeti kontrol etmenin öne- mini bilen Erdoğan’ın “muhalefet inşa etme” arzusu zaman zaman kendisi ta- rafından da dillendiriliyor.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde, özel- likle 14 Mayıs seçimleri, Erdoğan’ın mu- halefeti yönlendirme, onu kendi siyasal programı ve öncelikleri doğrultusunda regüle etme ve kontrol altına alma stra- tejileri açısından adeta birer laboratu- var niteliğindedir. Bu seçim dönemleri, hem tarihsel bir bakış açısı hem döne- min koşulları hem de mevcut siyasi di- namikler çerçevesinde incelendiğinde, demokrasi ve siyasi rekabetin geleceği adına hem çeşitli sorular gündeme gel- mekte hem de önemli soru işaretleri ön plana çıkmaktadır.

Anti demokratik, otoriter ve totaliter yönetimlerde, muhalefeti biçimlendir- me stratejisi öte taraftan kendi iktida- rını tahkim etme ve süreklileştirmenin en önemli stratejik adımlarından birini oluşturmaktadır. Türkiye’deki iktidar ve muhalefet dinamikleri de uzak ve yakın dönem pratikleri bağlamında bu temel çerçeve üzerinden anlaşılabilir.

Bu çerçeveden hareketle 14 Mayıs se- çimlerinden önceki atmosferi incele- diğimizde, Erdoğan’ın muhalefeti bi- çimlendirme stratejisinin bu kurgusal diskurun bir dışavurumu olarak okuna- bilecek bir karaktere sahip olduğunu görebiliriz. Altılı masanın kurulmasın- dan sonra, algı operasyonları üzerin-


den muhalefeti yönlendirme taktikleri ve deyim yerindeyse bilinçli bir şekilde kontrol etme stratejileri geliştirmek, masanın liderinin kim olacağının belir- sizleştirilmesi, bu kurguyla örtüşmek- tedir. Aradan geçen bir yıla yakın süre zarfında ortaya çıkan gelişme ve bil- gilerden hareketle Erdoğan’ın seçim- lerde en çok yarışmak istediği adayın Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söyleye- biliriz. Elindeki yargı ve medya gücüyle alternatif figürlere set çeken ve Kılıçda- roğlu’nu bir figür olarak ön plana çıka- ran koşullarda Erdoğan’ın rolünün kaçı- nılmaz olduğunu söyleyebiliriz.

Kendi iktidarını sürdürmek amacıyla kendine rakip belirlemek, otoriter ve totaliter liderlerin karakteristik özellik- lerindendir. Siyasi etki yaratacak figür- lerin önünü kapatmak, Almanya’daki faşizm deneyiminin, toplumu ve siyase- ti kontrol çabalarıyla karakteristik ben- zerlikler taşıyor. Bu strateji hem top- lumsal hem de siyasal olarak toplumu kategorilere ayrıştırarak, kimin nasıl ve hangi metotlarla susturulacağı, kimin ön plana çıkarılacağına dayanan bir arka plana yaslanıyor. Bu şekilde Alman faşizmi zamanında kendi rakiplerini kendisi belirleyip, sistematik bir şekilde susturup karanlığa gömmüştü.

Bu stratejiyle 14-28 Mayıs seçimlerin- de kendi siyasi kariyeri açısından bü- yük ve zorlu bir badireyi atlatan Erdo- ğan’ın, kendi iktidarını sürdürme arayışı 31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla birlik- te başka bir boyut kazandı. Altılı masa dağılmasına, masanın paydaşları başka muhtelif siyasi pozisyonlar almalarına rağmen ortaya çıkan tablo, Erdoğan’ın

siyasi dayanıklılığı ve manevra kabiliye- tini test etme bağlamını büyük oranda değiştirdi.

31 Mart yerel seçimlerinde alınan mağ- lubiyet, Erdoğan’ın liderliğine, AKP-M- HP’nin Türkiye’deki hâkimiyetine yöne- lik artan bir hoşnutsuzluğun göstergesi olarak yorumlandı. Erdoğan’ın politik kariyeri, kendi kişisel ve ideolojik inanç- ları uğruna verdiği mücadelelerle do- ludur; ancak, son seçim sonuçları, top- lumun değişen beklentileri ve siyasi manzaranın evrimi karşısında yeni stra- tejiler geliştirmesi gerektiğini göster- mektedir. Son çeyrek asırda Türkiye’de siyasal, bürokratik ve toplumsal yapıya mührünü vuran Erdoğan, yerel seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablonun hakikatiyle karşı karşıya. Muhalefetin elde ettiği tarihi zafer, toplumun de- ğişim arzusu, refah ve yönetilebilirlik bağlamındaki arayışına ayna tutması itibariyle kendi siyasi istikbali açısından büyük dersler içermektedir.

Bu bağlamda, Erdoğan’ın geleceği, sadece kişisel kariyeriyle sınırlı kalma- yacak kadar geniş bir yelpazede de- ğerlendirilmelidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu politik, ekonomik ve sosyal dinamikler, onun liderliğinin geleceğini şekillendirecek önemli siyasi imtihan- lar barındırmaktadır. Yerel seçimlerdeki yenilgiler, toplumun çeşitli kesimlerin- den gelen beklenti ve taleplerin artık farklı yönlere ve arayışlara işaret ettiğini göstermektedir. Bu durum, Erdoğan ve onun siyasi hareketi için, politikalarını ve stratejilerini gözden geçirme, hatta yeniden şekillendirme gerekliliğini or- taya koymaktadır.


Erdoğan’ın otokratik ve totaliter olarak nitelendirilen yönetim tarzı, özellik- le Batı dünyası ile ilişkileri zorlaştırmış ve Türkiye’nin demokratik kurumları- nın erozyona uğramasına yol açmıştır. Ancak, Erdoğan ve onun liderliğindeki AKP, Türkiye’nin siyasi sahnesinde hâlâ güçlü aktörler olmaya devam etmekte- dir. Bu, Erdoğan’ın, politik manevra ka- biliyetine ve halkın farklı kesimlerinden destek toplayabilme yeteneğine işaret etmekte. Dolayısıyla mevcut sosyopoli- tik gelişmeler, Erdoğan’dan kariyerinin bu aşamasından sonra kendisini ve li- derliğini yeniden tanımlama zorunlulu- ğu getirmese de siyasi bir figür olarak ortaya çıkışı ve yükselişinden bugüne kadar her şeyi yeniden düşünmeye zor- layacaktır.

Türkiye son bir yılda hem Erdoğan hem de muhalefet açısından büyük dersler içeren ve Türkiye’nin siyasi rotasının be- lirlenmesinde oldukça kritik iki önem- li seçimi geride bıraktı. Genel ve yerel seçimlerin matematiği ve ortaya çıkan sonuçlar birbirinden farklı olsa da 31 Mart ile beraber değişen siyasi yörünge, Erdoğan için önemli mesajlar barındır- maktadır. Türkiye’de olağan koşullarda genel seçimler 2028’de, yerel seçimler ise 2029’da yapılacak. Anayasa tartış- malarının bir referandum getirip getir- meyeceği şimdilik bilinmemekle birlik- te, önümüzdeki dört yılda herhangi bir seçimin olmayacak oluşu, Erdoğan’ın zaman kazanma ve muhalefete biçim verme konusunda elini güçlendirmek- tedir. Her ne kadar Türkiye bugün bü- yük ve temel idari bir çıkmaz, sosyal ve iktisadi bir buhranla karşı karşıya kalsa

da, Erdoğan’ın herhangi bir meşruiyet krizinin olmaması, ona manevra alanı yaratmakta ve muhalefet inşa etme ola- nakları vermektedir.

14-28 Mayıs seçimlerinin ortaya çıkardı- ğı tablo ve siyasi koşullar, Kemal Kılıçda- roğlu’na 13 yıllık CHP Genel Başkanlığı koltuğunu kaybettirdi. Kurultayda Kılıç- daroğlu’nun yerine seçilen yeni Genel Başkan Özgür Özel’in, “değişim” söy- lemiyle elde ettiği başarıyı ne oranda siyasi bir iddia olarak sürdürebileceği şimdilik pek bilinmemektedir. Teknik olarak ana muhalefet partisinin genel başkanı olan Özel’in Erdoğan’a ne oran- da alternatif olabileceği ve yerel seçim sonuçlarıyla beraber toplumda orta- ya çıkan değişim arzusunu ne oranda temsil edebileceği belirsiz. Özel’in yerel seçimlerde elde edilen başarıda temsili pozisyonunun önemi olmakla birlikte, bu başarının genel seçimlerde kendisi etrafında ne oranda muhalefet lehine sonuç yaratacağı ise şimdilik bilinme- mekte.

Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında geçen hafta AKP Genel Merkezi’nde sekiz yıl aradan sonra bir buçuk saat süren görüşme, yakın tarihte iktidar ile ana muhalefet partisi liderleri- nin siyasi diyalog ve etkileşimi açısından dikkat çekicidir. Erdoğan tarafından bir “yumuşama dönemi ve arayışı” olarak içeriklendirilen görüşme, yeni anayasa ve yapısal bir dönüşümün adımı olarak değerlendirildi. Her ne kadar oturma düzeni ve boş koltuk metaforuyla muh- telif değerlendirmelerin konusu olsa da siyasal sembolizm açısından hiyerarşik bir dizilim ve konumun, görüşmenin


ana fikrini oluşturduğunu söylemek mümkün.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra, siya- sal alanda oldukça sıkışan, toplumsal rıza üretmekte zorlanan, seçim arit- metiği kendi aleyhinde değişen ve ik- tidarını sürdürme zemini kayganlaşan Erdoğan’ın, yeni taktiksel hamlelere başvuracağı muhakkaktır. O nedenle ana muhalefet lideri ile yaptığı görüş- me bu eksende ele alınabilir. Normal- leşme ve yumuşama adı altında bir ya- nıyla toplumsal rızayı ve halk desteğini yeniden üretme çabası, diğer yanıyla önümüzdeki dönemlerde kendi rakibi- ni belirleme girişiminin bir adımı olarak görmek mümkün söz konusu görüşme- yi. Erdoğan, Türkiye siyasetinde uzun yıl- lar boyunca etkili bir liderlik sergilemiş rakipleriyle olan mücadelesinde çeşitli stratejiler kullanarak üstünlük kurmuş- tur. Bu stratejilerden biri, muhalefetin li- derlik yapısını etkileyerek siyasi sahneyi şekillendirmektir.

Özellikle, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin ba- şına geçmesi ve uzun süre ana muhale- fet lideri olarak kalması, ardından cum- hurbaşkanı adayı olması, Erdoğan’ın bu stratejik yaklaşımının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Erdoğan’ın strateji- si, muhalefet partisini bir lider etrafın- da konsolide ederek, siyasi tartışmaları ve kampanyaları kontrol edilebilir bir çerçeveye oturtma amacı taşır. Bu yak- laşım, muhalefetin öne çıkabilecek po- tansiyel liderlerini geri planda tutarken, mevcut lider üzerinden muhalefeti ta- nımlamayı ve eleştirmeyi mümkün kıl- maktadır.

Bu durum, Erdoğan’a siyasi arenada manevra alanı sağlar ve onun liderlik stilini, muhalefetin zayıf yönlerini öne çıkararak daha etkili bir şekilde sergi- lemesine olanak tanır. Dolayısıyla, Er- doğan’ın stratejisi, muhalefetin sürekli olarak belirli bir lider etrafında odaklan- masını teşvik ederek, siyasi dinamikleri kendi lehine çevirme ve siyasi sahneyi etkin bir şekilde yönlendirme yeteneği olarak görülebilir. Bu, onun liderlik kabi- liyetinin ve siyasi sahnedeki uzun süreli varlığının altını çizen önemli bir faktör- dür.

Erdoğan ile Özel arasında gerçekleşen görüşme ve bu görüşmeden sonra dö- nen tartışmalara bakıldığında, söz ko- nusu ziyaretin sadece nezaket ziyareti olmayıp, müzakerelerin masaya yatırıl- dığı bir ziyaret olduğu anlaşılmaktadır. Özgür Özel’in iktidar blokları tarafından makul bir şekilde kabul görmesi ve be- nimsenmesi, görüşmenin en dikkat çe- kici yanlarından biri. Erdoğan’ın daha önce Kılıçdaroğlu ile olan ilişkisinde gösterdiği gibi, muhalefet içerisinden kendi rakibini seçme stratejisi gibi bir yaklaşım burada da kendini gösteriyor. Erdoğan’ın 2028 seçimlerine doğru, po- tansiyel ve güçlü bir muhalefet lideri ye- rine, kendi rakibini belirleme çabası ve bir PR hazırlığı olarak değerlendirebiliriz söz konusu görüşmeyi.

Özel’in büyük ve temel sorunlarla ce- belleşen Türkiye’deki değişim arzusu, refah beklentisi ve yönetilebilirlik gibi konuları ne oranda karşılayacağı ve bu beklentilere ne oranda cevap olabilece- ği şimdilik bilinmekte. Mevcut koşullar bağlamında Ekrem İmamoğlu, Mansur


Yavaş ve Özgür Özel gibi ana muhalefet partisinin güçlü liderleri arasında Özgür Özel’in Erdoğan için en tercih edilebi- lir rakip olduğunu söylemek mümkün. Erdoğan’ın kurultay sonrasında seçilen Özgür Özel’in, Kılıçdaroğlu yönetiminin bütün başarısızlıklarının parçası olduğu ve Kılıçdaroğlu’nun kurmay ekibinde yer aldığına yönelik beyanları bu bağ- lamda hatırda tutulmalıdır. Erdoğan ku- rultaydan sonra seçilen Özel’in değişim beklentisini karşılamayacağını ve Kılıç- daroğlu’nun başarısızlık ortağı olduğu- nu ifade etmişti.

31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo toplumun kahir ekseriyeti açısın- dan demokratik bir Türkiye’nin inşası- na yönelik arzu ve arayışın irade beyanı olarak değerlendirilebilir. Seçimlerin so- nuçları demokratik siyaset mirası olarak bir sonraki genel seçimleri birebir etki- leyebilecek ve Türkiye’nin geleceğine olumlu katkılarda bulunabilecek bir ni- teliğe sahiptir.

Buradan hareketle, Erdoğan’ın yolu, ka- derin acımasız ironileri ve zorlayıcı mü- cadeleleri ile dolu bir süreç olarak gö- rülebilir. Lakin Erdoğan, siyasi bir lider olarak sadece bu zorlu süreçlerin üste- sinden gelme kabiliyetine değil, aynı za- manda değişen dünya ve ülke şartları- na uyum sağlama ve yenilikçi çözümler üretebilme yeteneğine de bağlıdır. Tür- kiye’nin dolambaçlı siyasi manzarasın- da, Erdoğan’ın hangi rotayı takip edece- ği ve kaderin onun için ne tür sürprizler barındırdığı, yalnızca İstanbul’un yerel seçim sonuçları başta olmak üzere 31 Mart yerel seçimlerine indirgenemeye- cek kadar derin ve çok yönlüdür.

Her ne kadar siyasi koşullar ve konjonk- türel avantajlar zaman zaman ona bü- yük zaferlerin kapılarını aralasa da aynı koşulların en beklenmedik anlarda yo- lunu ansızın kestiğini de son yerel seçim sonuçlarından gördük. Bu nedenle, Er- doğan’ın siyasi geleceği, son seçimlerde aldığı yenilgiyle sınırlı kalmayıp, bu kon- jonktürel koşullar bağlamında yeni bir başlangıç noktası olabilir.

Türkiye’nin son çeyrek asrına damga vuran, sadece iktidarı değil muhalefeti de biçimlendirme kabiliyetine ve araç- larına sahip olan Erdoğan’ın, Türkiye’nin yeni yüzyılının önemli kavşağında kendi iktidarını ne oranda sürdüreceği, muha- lefete ne oranda şekil vereceğiyle anla- şılabilir. Özgür Özel’in yeni siyasi fiksi- yonda ve muhalefetteki geçiş dönemini ne oranda kendi lehine çevireceği ve Er- doğan’a alternatif olabileceği önümüz- deki süreçte daha iyi anlaşılacaktır.