Kürt Z Kuşağı’nın Sığınmacı ve Göçmenlere Yönelik Algı ve Tutumları

SUNUŞ

Dünyanın farklı bölgelerinde devam eden savaş ve çatışma koşulları ile giderek artan yoksulluk, iktisadi ve çevresel faktörler, büyük nüfus hareketliliklerini ve göçü de beraberinde getirmektedir. 2011 yılında Orta Doğu’da ve özellikle Suriye’de ortaya çıkan iç karışıklıklar, Türkiye başta olmak üzere bölgede ve dünyanın birçok yerinde siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel dinamikleri büyük oranda değiştirdi. Büyük nüfus hareketliliği ve yer değiştirme ile sonuçlanan bu dinamikler, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısını da ciddi oranda etkileyerek yeni bir sosyolojik olgu olarak ön plana çıkmaktadır.

Bu çalışma 20 Aralık 2021-10 Ocak 2022 arasında yaptığımız ve Kürt Z kuşağının sosyal, politik, ekonomik ve kültürel eğilimlerini ölçmeye, gelecek tasavvurlarına, endişe ve memnuniyet durumlarına odaklanan araştırmamızın bir devamı olarak yürütülmüştür. Araştırmamızın bu bölümü Kürt Z kuşağının sığınmacılar ve göçmenlere yönelik algı ve tutumlarını ölçmeye ve bu dinamiklerin arka planında yatan faktörlere odaklanmaktadır.

Daha önce yaptığımız Kürt Z kuşağı araştırmamızın saha verileriyle sentezlenen bu çalışma, aynı zamanda benzer araştırmalar ve premier kaynaklarla desteklenerek yürütülmüş ve bu kuşak üyelerinin göçmen ve sığınmacılar bağlamında “yabancıya”, “ötekine” dair bakışını şekillendiren dinamiklere odaklanmakta, bu gruplara dair ilgi, eğilim, algı ve tutumların, sosyal, kültürel ve psikolojik arka planını ortaya koymaya çalışmaktadır. Araştırmanın bulguları, sığınmacı ve göçmenlere dair sorularla bağlantılı olarak 5 temel başlıkta incelenmektedir: 1-Yerleşim izni, 2-Ekonomik etki, 3-Geri gönderilme, 4-Vatandaşlık ve 5-Sosyal ilişkiler.

Saha verileri ile desteklenen bu çalışmamız, ne bir sığınmacı ve göçmen barometresi, ne de spesifik olarak Suriyelilere odaklanan bir çalışmadır. Kürt Z kuşağı üyelerinin birçok sebepten dolayı Türkiye’ye göç etmiş/etmek zorunda kalmış sığınmacı ve göçmenlerin ülkedeki hukuki statülerine, birlikte yaşama, entegrasyon, geri gönderilme yahut “yabancı” algısı gibi geniş bir spektrumdaki tutumlarının anlaşılmasının geleceğin inşasında önemli olduğunu düşünüyoruz.

Kürt toplumunun ve ülkenin en dinamik gruplarından birini oluşturan Kürt Z kuşağı üyeleri, 1990’lı yıllardan itibaren yaşanan köy boşaltmaları ve zorunlu göç deneyimleri olan bir gruptur. Kürt Z kuşağının, kendisiyle benzer sebeplerden dolayı olmasa da benzer göç süreçleri yaşayan sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumu ülkedeki bakış açısının etkisine göre şekillenmektedir. Bu durum da Türkiye’de geleceğin inşası açısından önemli bir parametre oluşturmaktadır.

Bu araştırma raporumuzun hem Kürt Z kuşağı üyelerinin gelecek tasavvurlarında, ülkenin yeni bir sosyolojik realitesi olan sığınmacı ve göçmen meselesine nasıl yaklaştıklarını, hem de bunun altında yatan faktörleri anlamaya katkı sunacağını umuyoruz.

Öneri ve değerlendirmeleriyle araştırmamıza yön veren, koordine eden, yüz yüze görüşmeleri yürüten ekibimize ve başından sonuna kadar fikirleriyle desteklerini esirgemeyen herkese şükranlarımızı sunarız. Çalışmamıza katılan ve sabırla sorularımızı cevaplayan, Kürt Z Kuşağı bireylerine de çok teşekkür ederiz.

YÖNETİCİ ÖZETİ

Ağustos 2022 itibariye Türkiye’de geçici koruma, uluslararası koruma ve şartlı mülteci gibi farklı statülerle ve önemli bir kısmı Suriye’den olmak üzere yaklaşık 4 milyon sığınmacı ve mülteci bulunmaktadır (UNHCR, 2022). Bu rapor, geldikleri ülkedeki çatışmalar ve sosyo-ekonomik zorluklar nedeniyle Türkiye’de kalan veya üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen sığınmacı ve göçmenlere dair Kürt Z kuşağının algı ve tutumlarını incelemektedir. Diyarbakır, Van, Şırnak, İzmir ve İstanbul’da yaşayan 18-25 yaş aralığında 1.002 genç ile yapılan yüz yüze mülakatlarda katılımcılara sığınmacı ve göçmenlere Türkiye’de yerleşim izni verilmesi, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkisi, geri gönderilmeleri, Türkiye’de vatandaşlık hakkının verilmesi ve sığınmacılar ve göçmenlerle kurabilecekleri sosyal ilişkiler başlıkları altında sorular soruldu.

Araştırmanın bulguları, Kürt Z kuşağından katılımcıların sığınmacı ve göçmenlere dair genel olarak olumsuz bir algı ve tutuma sahip olduğunu ve bunun altında yatan sebeplerin hem ülke genelinde sığınmacı ve göçmenlere bakış açısının, hem de katılımcıların içinde bulundukları sosyopolitik ve sosyoekonomik zor koşulların olduğunu ortaya koymaktadır. İç göç deneyimi, sosyoekonomik gelişmişlik ve sosyokültürel farklılığın yüksek olduğu kentlerde yaşamak ve eğitim düzeyinin yüksek olması gibi faktörler ise sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumları nispeten olumlu yönde etkilemektedir. Bununla birlikte kadın katılımcılar erkeklere oranla daha az olumsuz bir tutum içerisindedirler. Katılımcıların önemli bir kesiminin, sığınmacı ve göçmenlerin haklarını ele alırken ‘hak temelli yaklaşımı’ öncelemiyor olması endişe vericidir. Öte yandan sığınmacı ve göçmenlerin haklarını destekleyenler genel olarak bunu tutarlı ve bütüncül bir şekilde ele alıp yukarıda bahsi geçen diğer haklar için de yapmaktadırlar.

Kendini herhangi bir dine ait hissetmeyenler, kendini herhangi bir dine ait hissedenlere (ki bu grubun çoğunluğu İslam’a inandığını beyan etmektedir) nazaran sığınmacı ve göçmenlerin haklarını daha fazla desteklemektedir. Bu anlamda hükümetin özelde Suriyeli sığınmacılar için dile getirdiği ensar-muhacir denkleminin İslam’a inandığını beyan eden Kürt Z kuşağında da kayda değer bir karşılık bulmadığını söylemek gerekir.

Bu araştırma, Türkiye’de daha önce Z kuşağı üzerine yapılan araştırmalarla benzer sonuçlar ortaya koyması ve katılımcıların sığınmacı ve göçmenleri istihdam, toplumun huzuru ve refahı için risk veya tehdit olarak görmesi ve hatta bunu doğru bilinen yanlışlar üzerinden açıklıyor olması da Z kuşağına atfedilen ‘özgürlükçü’, ‘farklılıklara açık’ ve ‘yaratıcı’ özelliklerinin söz konusu sığınmacılar ve göçmenler olunca çok kritik bir rol oynamadığını göstermektedir.

Son olarak rapor, araştırmanın bulgularını ve bulgulara dair değerlendirmeleri baz alarak hükümete, muhalefet partilerine, yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarına, insani yardım örgütlerine, kamuoyuna ve siyaset yapıcılara bir dizi önerilerde bulunmaktadır.

Arka Plan

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre, Mart 2020 itibariyle 4 milyon sığınmacı ve mülteci Türkiye’de kayıtlı olarak bulunmaktadır. Bu nüfusun yaklaşık 3,7 milyonu Suriye, 167.325’i Irak, 129.323’ü Afganistan ve 24.300’ü İran vatandaşıdır (UNHCR, 2022). Türkiye’de bulunan ve Suriye ve Afganistan başta olmak üzere farklı ülkelerden gelen sığınmacı ve göçmenlerin iç savaş ve ekonomik yoksunluğun ardından en fazla karşı karşıya kaldığı sorunlardan biri, yerel toplumun ve siyasetçilerin direkt (fiziksel ve/veya psikolojik), yapısal ve kültürel/sembolik şiddet (Galtung, 1990) türlerini de barındıran ırkçı ve düşmanlaştıran tutumudur (Duman, 2022). Yerel toplum ile sığınmacı ve göçmenler bireysel ve kolektif ihtiyaç ve zorluklarda ortaklaşsa da, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, kutuplaşma, yaklaşan seçimler ve sığınmacılığın ve göçmenliğin hem uzun sürmesi hem de yeni göçlerin olması, yerel toplumda bu gruplara yönelik mevcut tutumların giderek keskinleşmesini de beraberinde getirmektedir.

Mevcut çalışmalar yerel toplumun sığınmacılarla iletişim ve ilişki kurmaktan kaçındığını, vatandaşlık almalarına itiraz ettiklerini, bir an önce veya savaş bittiğinde ülkelerine geri gönderilmeleri veya üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeleri gerektiğini, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye ekonomisine ve toplumsal değerlerine zarar verdiğini düşündüğünü ortaya koymaktadır (Erdoğan, 2020; Şar ve Kuru, 2020; Duman, 2021a; Ruhavioğlu ve diğerleri, 2022).

Türkiye, 27 AB üyesi ülke ile kıyaslandığında, Avrupa’daki en yüksek genç nüfus oranına sahip ülke konumundadır (TÜİK, 2022). Türkiye’deki genç kuşağın önemli bir kesimini oluşturan Kürt genç kuşağı, gençlik dinamizmini anlamanın önemli yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. TÜİK verilerine göre 2021 yılı itibarıyla Türkiye’nin toplam nüfusu (84 milyon 680 bin 273 kişi) içinde 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 971 bin 289 kişidir. Bu verilere göre genç nüfus, toplam nüfusun %15,3’ünü oluşturmaktadır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2021 yılında genç nüfus oranının en yüksek olduğu ilk üç il, Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu %22,8 ile Hakkâri, %22,1 ile Şırnak ve %21,8 ile Siirt’tir. Genç nüfusun en yüksek olduğu diğer illere baktığımızda sırayla yine Kürt nüfusun çoğunlukta veya yoğun olduğu Ağrı, Muş, Van, Batman, Bitlis, Mardin, Urfa, Iğdır, Erzurum, Diyarbakır, Kars, Bingöl, Antep ve Adıyaman gibi illerin yer aldığı görülmektedir. Kürt nüfusun yoğun olduğu 18 şehirde 15- 29 yaş aralığındaki genç nüfus oranı %28,1 iken geri kalan şehirlerde bu oran %22,4’tür.

Bu çalışma, Kürt Z kuşağının, sığınmacı ve göçmenlerin sosyoekonomik zorluklar ve silahlı çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye göç edip yerleşmesine, yerleşenlerin Türkiye ekonomisine etkisine, hayati tehlikesi olduğu bilinen sığınmacı ve göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmelerine, farklı statülerle geçici bir süre Türkiye’de olanlara vatandaşlık verilmesine ve sığınmacı ve göçmenlerle ne düzeyde yakın ilişki kurabileceğine dair algılarını ve bu algılarıyla ilişkili olabilecek sosyoekonomik, sosyopolitik ve sosyopsikolojik faktörleri incelemektedir.

Türkiye’de Z kuşağı araştırmaları

Yakın zamanda Z kuşağı üzerine yapılan kamuoyu yoklamaları1,2 daha ziyade bu kuşağın iş dünyası, gelecek kaygısı ve genel ayrımcılığa bakış açısını (Deloitte, 2021) ve hangi partileri desteklemeye eğilimli olduğunu (ORC, 2022) araştırırken yüksek lisans ve doktora düzeyinde yazılan tezlerin3 ise daha geniş bir perspektiften bu kuşağı incelediğini görüyoruz. Bunların arasında sosyal medya kullanımı başta olmak üzere tüketim alışkanlıkları, din algısı, iş yaşamı, liderlik, yaşamdan memnuniyet-gelecek kaygısı ve kariyer perspektifleri gibi konular yer almaktadır. Z kuşağının sığınmacılara ve göçmenlere bakış açısını inceleyen çok az sayıda araştırma bulunmaktadır. Yılmaz ve Güler’in (2020a) Z kuşağının göçmenlerin istihdamına bakışını inceledikleri araştırma, katılımcıların büyük bir kısmının özellikle genç Suriyeli sığınmacıların istihdamının iş imkânlarını kısıtladığına ve rekabeti arttırdığına inandığı için bu kuşağı endişelendiren bir faktör olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Aynı yıl yaptıkları başka bir araştırma ise katılımcıların çoğunluğunun Suriyelilerin Türkiye’ye yerleşmesini doğru bulmadığını (%76) ve buna yönelik politikaların yetersiz olduğuna (%76,3), Suriyelilerin ülkedeki toplumsal yapıyı bozduğuna (%82,4) ve Suriyelilere sosyal haklar konusunda ayrıcalıklı davranıldığına (%78,2) inandığını göstermektedir (Yılmaz ve Güler, 2020b). Konrad-Adenauer-Stiftung’un (KAS, 2022) araştırması ise katılımcıların çoğunluğunun devletin göçmen politikasını doğru bulmadığını (%80,4), Suriyelilerin Türkiye’den gönderilmesi gerektiğini (%76,7) ve Suriyelilerin Türkiye’de kalmaları durumunda kültür ve yaşam biçimi farklılığından Türkiye’ye uyum sağlayamayacaklarını düşündüğünü göstermektedir. Aynı araştırmada katılımcıların yaklaşık dörtte birinin Suriyelilere sadece sağlık ve gıda yardımı konusunda yardım edilmesi ve diğer konularda yardım edilmemesi gerektiğine (%26,6) ve başka ülkelerden gelen göçmenlerin, özellikle Suriyelilerin, işsizliğe neden olduğuna (%25,1) inanmaktadır (KAS, 2022). Son olarak, Varkey Foundation’ın Z kuşağı araştırmasına göre katılımcıların yaklaşık üçte biri (%31) ‘yasal’ göçmenlerin Türkiye’ye gelmesinin ve çalışmasının zorlaştırılması gerektiğine inandığını ortaya koymaktadır (Broadbent ve diğerleri, 2017). Katılımcıların yaklaşık dörtte biri (%23) ise bu sürecin kolaylaştırılması gerektiğini düşünmektedir (Varkey Foundation, 2017). Aynı araştırma, katılımcıların neredeyse yarısının (%49) Türkiye’nin, ‘küresel göç krizi’ için yeterince çaba sarf ettiğine inandığını göstermektedir (Broadbent ve diğerleri, 2017).

Z kuşağı üzerine yapılan ve sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumları inceleyen sınırlı sayıda araştırmadan yola çıkarak birkaç noktayı tespit etmekte fayda var. Mevcut küresel veya çok-uluslu çalışmaların bulgularının aksine (sparks & honey, 2020; Deloitte, 2022) Türkiye’deki Z kuşağı bireylerinin işyerinde ve sosyal yaşamda kültürel farklılığı ve kapsayıcılığı, sığınmacılar ve göçmenler söz konusu olduğunda göz ardı ettiğini görmekteyiz. Ayrıca, Türkiye’deki Z kuşağının, ülkeye gelme yönteminin ‘legal’ olup olmadığına bakılmaksızın, sığınmacı ve göçmenlerin ülkede bulunması konusunda genel tutumunun olumsuz olduğunu ve en yakın zamanda ya Suriye’ye ya da üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri gerektiği konusunda hemfikir olduğunu görmekteyiz.

Bu çalışma Spectrum House olarak daha önce yayımladığımız Kürt Z Kuşağı araştırmasının (Spectrum House, 2022) sığınmacı ve göçmenlerle ilgili verilerini kullanarak, katılımcıların sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumlarını incelemeyi ve alana birkaç açıdan katkı sunmayı amaçlamaktadır. Öncelikle, Türkiye’de yapılan çalışmaların büyük bir kısmı, Z kuşağı üyelerini, toplumsal gerçekliğe aykırı bir biçimde homojen olarak ele almaktadır. Bu araştırma ise farklı biçimlerde ayrımcı politikalar ve uygulamalara ve ırkçı tutumlara maruz kalmış bir azınlık grubu olan Kürt toplumunun üyelerinin, benzer ayrımcı ve ırkçı politika, uygulama ve tutumlara maruz kalmış sığınmacı ve göçmenlere dair algı tutumlarını incelemektedir. Bunu yaparken de Kürt toplumunun da heterojen yapıda olduğu gerçeğini kabul etmektedir. Ayrıca, mevcut çalışmaların önemli bir kısmı katılımcıların belirli konularda ne düşündüğünü tespit etmekle yetinmektedir. Bu çalışma ise katılımcıların algı ve tutumlarının hangi siyasi, ekonomik, sosyal ve psikolojik faktörlerle ilişkili olabileceğini ortaya koymaya çalışmaktadır.

Yöntem

Araştırma kapsamında kendini Kürt olarak tanımlayan, 18-25 yaş aralığında olan toplamda 1.002 genç ile, en genç nüfusa sahip üç Kürt kenti Diyarbakır, Van, Şırnak ile İzmir ve İstanbul’da 28 örneklem bölgesinde anket çalışması yaptık. Anket çalışması, 20 Aralık 2021 – 10 Ocak 2022 tarihleri arasında, Nomenclature of Territorial Units for Statistics (NUTS2) sistemine göre basılı soru formları ve akıllı cihazlar kullanılarak yüz yüze gerçekleştirildi. Araştırmanın bulguları hata payı yüzde 95 güven aralığında +/− 1,7’dir. Çalışmamızda katılımcılara Spectrum House adına Kürt Z kuşağının görüşleri hakkında anket yapıldığını, anketin katılımın tamamen gönüllülük esasına dayandığını, katılmak ya da devam etmek istemedikleri takdirde diledikleri an anketi sonlandırabilecekleri, verecekleri tüm bilgilerin gizli kalacağı ve asla üçüncü kişilerle paylaşılmayacağı, kimlik bilgilerinin alınmayacağı ve araştırma boyunca gizliliğin esas olduğu bilgileri verilerek onay alındı.

Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, çalışma durumu, dini aidiyet ve evde konuşulan dil gibi demografik bilgilerin yanı sıra (bkz. Tablo 1) katılımcılara aşağıdaki sorular soruldu. Bunlardan bir kısmı açık uçlu iken diğerleri kapalı uçlu (evet/hayır) ve ölçek bazlı sorulardı (1’den 5’e kadar).

Sığınmacı ve göçmenlere dair sorular, katılımcıların sığınmacı ve göçmenlere dair beş temel temayla ilgili algı ve tutumlarını incelemeyi esas aldı. Bunlardan ilk ikisinde, katılımcılara verdikleri cevabın hemen akabinde ‘neden’ sorusunu sorarak tercihlerinin altında yatan sebepleri açıklamaları istendi.

  • Sosyoekonomik düzeyi düşük ve/veya çatışmalı bölgelerden insanların Türkiye’ye sığınmacı veya göçmen olarak yerleşmesine izin verilmeli midir? (1 = Kesinlikle izin verilmemelidir – 5 = Kesinlikle izin verilmelidir).
  • Sosyoekonomik düzeyi düşük ve/veya çatışmalı bölgelerden insanların gelip Türkiye’de sığınmacı veya göçmen olarak yerleşmesi sizce Türkiye’nin ekonomisi için genel olarak kötü mü yoksa iyi mi olur? (1 = Çok kötü olur – 5 = Çok iyi olur)
  • Türkiye’nin de imzaladığı 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre, geldiği ülkede hayati tehlikesi olan sığınmacılar ülkelerine zorla gönderilemezler. Sizce Türkiye’de bu durumda olan sığınmacılar (Suriyeliler, Afganlar, Iraklılar, İranlılar, Somalililer vs.), buna rağmen ülkelerine geri gönderilmeliler mi? (1 = Kesinlikle gönderilmeliler – 5 Kesinlikle gönderilmemeliler)
  • BMMYK istatistiklerine göre zorunlu göçle başka bir ülkeye yerleşen sığınmacıların ve mülteci statüsü verilenlerin çok büyük bir kısmı gittikleri ülkede kalıyorlar. Türkiye’de bulunan geçici koruma ve uluslararası koruma altında olan bütün sığınmacılara, ülkede kalmaları durumunda vatandaşlık verilmeli mi? (a-Hiçbirine verilmemeli, b-Sadece eğitimlilere verilmeli, c-Sadece ekonomik yatırım yapabilenlere verilmeli, d-Hepsine verilmeli)
  • Türkiye’de bulunan sığınmacılarla aşağıdaki ilişkilerin hangisini kurabileceğinizi düşünüyorsunuz? (a-Yakın arkadaşlık, b-Komşuluk, c-Sevgililik, d-Evlilik, e-Ev arkadaşlığı, f-İş arkadaşlığı). Kurulabilecek sosyal ilişki formu sayısı toplanarak katılımcıların 0-6 arasında değişen ‘sosyo-yakınlık skoru’ hesaplandı.

Ankette yer alan ve katılımcıların sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumlarını açıklamamıza yardımcı olacağını düşündüğümüz temel sorular ise aşağıdaki gibidir. Bu sorulara verilen yanıtların tamamı, daha önce yayımladığımız (Spectrum House, 2022) Kürt Z Kuşağı isimli raporunda paylaşıldı; bu çalışma ise bu yanıtların yukarıda verilen sığınmacı ve göçmenlere dair soruların cevaplarıyla ilişkisini anlamaya odaklanmaktadır.

  • Bugünlerde hayatınızdan ne kadar memnunsunuz? (1 = hiç memnun değilim – 5 = çok memnunum)
  • Yaşadığınız şehirden ne kadar memnunsunuz? (1 = hiç memnun değilim – 5 = çok memnunum)
  • Aşağıda sayacağım kurumlardan hangisine ne kadar güvendiğinizi puanlar mısınız? (a-Cumhurbaşkanlığı, b-TBMM, c-Yargı, d-Asker, e-Siyasi partiler, f-Belediye, g-Akademi/Üniversiteler, h-Bilim Kurulu, i-AB, j-BM, k-AİHM). Tercih edilen kurum sayısı toplanarak katılımcının 0-13 arasında değişen ‘kurumsal güven skoru’ hesaplandı.
  • Aşağıdakilerden hangisi sizin için daha büyük bir güvensizlik kaynağıdır? (a-İşsizlik, b-Sağlık sorunları, c-Ülkeye dair gelecek kaygısı, d-Kişisel gelecek kaygısı, e-Çevre sorunları/İklim değişikliği, f-İyi eğitim alamamak, g-Türkiye’de olan ve gelmek üzere olan sığınmacılar, h-Ekonomik kriz). Tercih edilen faktör sayısı toplanarak katılımcıların 0-8 arasında değişen ‘sosyoekonomik güvensizlik skoru’ hesaplandı.
  • Aşağıdakilerden hangisi sizin için daha büyük bir endişe kaynağıdır? (a-Toplumsal kutuplaşma, b-Irkçılık, c-Cinsel taciz, d-Kadın cinayetleri, e-Kıtlık, f-Savaş ve çatışmalar, g-Askeri vesayet, h-Sivil vesayet). Tercih edilen faktör sayısı toplanarak katılımcıların 0-9 arasında değişen ‘sosyopolitik endişe skoru’ hesaplandı.
  • Ülkede ayrımcılık olduğunu düşünüyor musunuz? (Evet/Hayır)
  • Kendinizi kimliğinizden dolayı ülkede ayrımcılığa uğrayan ya da kötü muamele gören bir gruba ait hissediyor musunuz? (Evet/Hayır)
  • Hangi konularda ayrımcılığa uğruyorsunuz? (a-Etnik kimlik, b-Din, c-Dil, d-Ekonomik durum, e-Yaş f-Cinsiyet, g-Cinsel yönelim, h-Görünen veya görünmeyen engellilik). Tercih edilen faktör sayısı toplanarak katılımcıların 0-8 arasında değişen ‘ayrımcılık skoru’ hesaplandı.
  • Aşağıdaki kurumlarından hangilerinde sistematik ayrımcılığın olduğunu düşünüyorsunuz? (a-Genel toplum, b-Medya, c-Ordu, d-Polis, e-Mahkemeler, f-Belediye, g-Valilik/Kaymakamlık, h-İşyeri, i-Okul/Üniversite, j-Siyasi partiler, k-STK’ler). Tercih edilen kurum sayısı toplanarak katılımcının 0-12 arasında değişen ‘kurumsal ayrımcılık skoru’ hesaplandı.
  • Siyasete ne kadar ilgi duyuyorsunuz? (1 = Hiç ilgi duymam – 5 = Çok ilgi duyarım)
  • Türkiye’de demokrasinin işleyiş biçiminden ne kadar memnunsunuz? (1 = hiç memnun değilim – 5 = çok memnunum)

Çapraz tablolar ve korelasyon analizleri ile katılımcıların sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumlarını ve bunlarla ilişkili olabilecek faktörleri bulgular başlığı altında anlatılmaktadır.

Aşağıda verilen demografik bilgilerine bakıldığında, katılımcıların çoğunluğunun lise ve üstü eğitim aldığını, aylık gelirlerinin düşük olduğunu ve önemli bir kısmının bir yandan eğitim alırken diğer yandan çalıştığını görmekteyiz. Benzer şekilde katılımcıların çoğunluğunun kendini bir dine ait hissettiğini (%67,3’ü İslam, %1,1’i Alevilik ve geriye kalan üç kişinin her biri de Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve Êzidîlik seçeneklerini işaretlemiştir) ifade ederken geriye kalanlar (%23,9) kendilerini herhangi bir dine ait hissetmediklerini beyan etmişlerdir. Son olarak, katılımcıların çoğunluğu evde Kürtçenin yanı sıra Türkçe ve/veya Arapça konuşulduğunu ifade etmiştir.

Katılımcıların demografik bilgileri

BULGULAR

Araştırmanın bulgularını, sığınmacı ve göçmenlere dair sorularla bağlantılı olarak beş başlık altında inceledik: yerleşim izni, ekonomik etki, geri gönderilme, vatandaşlık ve sosyal ilişkiler.

1-Yerleşim izni

Aşağıda verilen grafiklerde katılımcıların yaşadığı şehir, cinsiyet, eğitim düzeyi ve dini aidiyet değişkenlerine göre sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine dair soruya verdikleri yanıtlara baktığımızda, katılımcıların genel olarak olumsuz bir tutum içerisinde olduğunu görmekteyiz. İzin verilmemesi gerektiğini beyan eden katılımcılardan bazıları tercihlerinin sebebini açıklarken Tablo 1’de yer alan gerekçeleri öne sürdüler. Katılımcıların doğrudan aktarılan ifadelerinde görüldüğü kadarıyla sığınmacı ve göçmenler, çoğunlukla ekonomideki sıkıntıların ve işsizliğin, suç oranlarının artmasının, ülkede ve toplumda huzurun ve sosyal yapının bozulmasının ve güvensizliğin sebeplerinden biri olarak algılanmaktadır. Bunun dışında bazı katılımcılar kullandıkları ifadelerle sığınmacı ve göçmenleri insandışılaştıran bir tutuma sahip olduğunu göstermektedir. Bunların arasında sığınmacı ve göçmenleri ‘pis ve kavgacı’, ‘vahşi ve zararlı’, ‘erkekleri abaza’, ‘her yeri ele geçiren’ ve ‘istila eden’ bir grup olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır. Başka bir grup katılımcı ise doğrudan sığınmacı ve göçmenleri ‘sevmediğini’ hatta onlardan ‘nefret ettiğini’ ifade edecek kadar olumsuz bir algıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Tablo 1. Katılımcıların, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine neden izin verilmemeli sorusuna verdikleri kısa yanıtlar.
İnsanları rahatsız ediyorlar. Zaten kalabalık.
Suç oranları ortada. İşsizlik artar.
Türkiye’de hayat zaten zor. Yerleşim alanlarımıza el koyarlar diye korkuyoruz.
Gerek yok. Erkekler abaza.
Suç oranı artar. İstemiyorum.
Bize imkân kalmaz. Kendi ülkelerini bırakıp kaçanlardan hayır mı gelir?
Vahşi ve zararlılar. Nüfusları çok fazla.
Korkuyoruz. Ülkelerinde savaş bitti.
Buraya ait değiller. Sevmiyorum.
Ekonomiye yük getiriyor. Geleceğimiz tehlikede.
Artık ülke doldu, gelmesinler. Biz ikinci sınıf vatandaş olduk.
Kötü oluyor, çatışma çıkıyor. Toplumu bozuyorlar.
Öncelikliler. Onların yüzünden ekonomi çöktü.
Ülkeyi güvensiz yapıyorlar. Kendi ülkemizde mülteci haline geldik.
Sayıları artıyor, önlem lazım. Uyum sağlamıyorlar.
Rahatsız ediyorlar. Düzeni bozuyorlar.
Sosyal yapı bozuluyor. Bıktık. Bizden daha değerliler devletin gözünde.
Pis ve kavgacılar. Kalleşler.
Yeterince verildi. Kendimiz açız.
Yaşlı, çocuk, kadınlar alınmalı diğerleri alınmamalı Artık misafirlik bitsin. Suriye’de bizdeki kadar Suriyeli yok. İstila ettiler.
Gelecekte başa bela olacaklar. Hainler. Bize de hain olurlar.
Nefret ediyorum. Çok rahatlar. Kendi insanımız açken onlara mı bakılacak?
Kendi ülkelerinde kalıp savaşsınlar. Sapıkları alıyoruz. Artık dursunlar.
Sürekli kavga ediyorlar. Önce kendi ülkendeki insana sahip çıkman lazım.
Bizi düşman görüyorlar. Bıktırdılar, nefret ettik.
Sosyal yapıyı bozuyorlar. Topluma adapte olamıyorlar, suça çok karışıyorlar Bizim ekmeğimizi yiyenler bizimle dalga geçiyorlar.
Ülke yol geçen hanına döndü. Kanunsuz iş yapıyorlar.
IŞİD’liler ülkenin her bir yanında, terörist olanlar bizim ülkemize geldi. İzin verilenlerin çoğu IŞİD militanı ileride başa bela olacaklar.
Sığınmacı olduklarına inanmıyorum, daha iyi imkanlar için Türkiye’yi köprü olarak görüyorlar. Buradan Avrupa’ya gitmek istiyorlar. AKP siyasetine hizmet edenler getirildi. Kafa kesenler başımıza bela olmaya başladılar.
Her yeri ele geçirdiler. Her türlü suç var, uyuşturucu var.
Her yeri istila ettiler. Her gün doğuruyorlar. Gençlerin imkânları kısıtlanıyor.
Artık izin verilmemeli. Küçük Suriye olduk, yeter. Rahatsız ediyorlar. Çok rahatlar. Misafir gibi davranmıyorlar.
Misafirlik bitsin artık, her yerde huzur bozuyorlar. Mafya oldular. Çok fazla mülteci olduğu için. Güvenliğimiz için. Gençlerin geleceği için.

 

 

Yukarıda ifade edildiği üzere bütün katılımcılar sığınmacı ve göçmenlere dair bu şekilde bir tutum içerisinde değildi. Aksine, onların Türkiye’ye gelip yerleşmesine izin verilmesi gerektiğine inanan katılımcılar, bunu insani, dini, empati ve hak temelli ifadelerle gerekçelendirdi. Tablo 2’te gösterildiği üzere, katılımcılardan bazıları ‘bize de olabilir’ ve ‘empati yapmak lazım’ diyerek kendilerini onların yerine koyarak bu iznin verilmesi gerektiğine inanırken, başka katılımcılar bunun dini ve insani bir sorumluluk olduğunu ifade etmektedir. İnsan hayatının her şeyden önemli, sığınmanın temel bir hak ve insanların istedikleri yerde yaşamaya hakları olduğunu beyan eden katılımcılar da sığınmacı ve göçmenlerin bu ihtiyacına hak temelli bir perspektiften bakmaktadır.

Tablo 2. Katılımcıların, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine neden izin verilmeli sorusuna verdikleri kısa yanıtlar.
Eğitimli olursa gelebilir. Temel yaşam hakkı.
Komşu ülke olduğu için. Dünya herkesin.
Her insanın göç etmeye ve yer değiştirmeye hakkı vardır. Barış ortamında bulunmaları sağlanmalı.
İnsanlar istedikleri yere gidebilmeli. İnsanlar nerede yaşamak istiyorlarsa orada yaşamalı.
Hiçbir insan savaş bölgesinde yaşamak zorunda değildir. Can güvenliği olmayan yerde yaşamaması gerektiği için.
Savaş mağdurları oldukları için izin verilmeli. Masumlara destek olmalıyız.
Biz de o durumda olabilirdik, empati yapmak lazım İhtiyaçları var.
Cenevre Sözleşmesi. Kapıları kapatamayız.
Dinimizin emri. İnsanlık için.
İnsani hak olduğu için. Savaşa terk edemeyiz, masumlar ölüyor.
Bizlere muhtaçlar. Ölüme terk edemeyiz.
Evrensel değerler için. İnsani değerler bakımından.
Acırım onlara bizde o duruma düşebiliriz. Çatışma bitene kadar verilmeli.
Din kardeşlerimiz. Kötü muamele gördükleri için.
Yaşlı, çocuk kadınlar alınmalı diğerleri alınmamalı. Vicdanım öyle dediği için.
Savaş onların tercih ettiği bir şey değil. Ölüme terk edemeyiz. İnsan hayatı her şeyin üstündedir.
Müslüman olanlara izin verilmeli, kardeş olduğumuz için. İnsanlık için, masum siviller ölmesin diye.
Hayati tehlikeleri olmasın yaşasınlar diye. Dinimizin emri mazluma sahip çıkmaktır.
İnsanlık onuru için. İnsanlık adına sahip çıkmamız gerekiyor, ülkemizin misyonu bu.

Yukarıdaki grafiğe baktığımızda araştırmaya İzmir (%22,5) ve İstanbul’dan (%34,5) katılan Kürt Z kuşağı üyelerinin, diğer kentlerdeki katılımcılara nazaran sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine izin verilmesi fikrine daha olumlu baktığını görmekteyiz. Bu fikre olumsuz bakanlarda en yüksek oran ise araştırmaya Van (%84,6) ve Şırnak’tan (%65,3) katılanlar arasındadır. Değerlendirme kısmında detaylandırıldığı üzere İzmir ve İstanbul’un diğer kentlere nazaran daha fazla göç almış olması sonucunda demografik ve kültürel çeşitliliğe sahip olması ve göçmenler arasında yer alan Kürtlerin bireysel deneyimleri, bazı katılımcılarda kendi madun durumlarıyla sığınmacılar ve göçmenler arasında bir benzerlik ve empati ilişkisi kurmalarında rol oynamış olabilir. Öte yandan Van ve Şırnak’ta sığınmacı ve göçmenlere dair bu olumsuz tavır, toplumda genel olarak yükselen sığınmacı ve göçmen karşıtlığının Kürt toplumu içinde karşılık bulması ve Kürt siyasi hareketinin bu konuda ayrımcı ve ırkçı tutum ve algıları dönüştürmeye katkı sunacak bir program ve politikaya sahip olmaması veya bunu pratik edecek mekanizmalara erişiminin olmaması ile açıklanabilir (Duman, 2022).

Kadın (%28,5) katılımcıların sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmelerine izin verilmesine erkek (%19,2) katılımcılara nazaran daha fazla destek verdiğini ve erkekler (%57,9) arasında zorunlu ve gönüllü göç sonucu yerleşime izin verilmemesi fikrini destekleyenlerin oranının kadınlardan (%40,6) daha fazla olduğunu görmekteyiz. Yerel toplumun sığınmacı ve göçmenleri, sınırlı kaynaklara erişimde rakip olarak görmesi ve sığınmacı ve göçmenlerin özellikle sosyal medya kullanıcıları tarafından ‘taciz, istismar ve tecavüz’ vakalarıyla anılması gibi faktörler kadın ve erkek katılımcılar arasında böyle bir tutumun ortaya çıkmasına yol açmış olabilir. Değerlendirme kısmında tartışıldığı üzere, yerel toplumun kadınların güvenliği üzerinden sığınmacı ve göçmenleri ‘taciz, istismar ve tecavüz’ olayları ve iddiaları ile topyekûn bir şekilde ırkçı ve ayrımcı tutum ve saldırılarla hedef alması da bu sonuçları etkilemiş olabilir.

Eğitim düzeyine göre oransal olarak kıyaslandığında ise sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine en olumsuz bakan grubun ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip olanlar (%65,9), en olumlu bakan grubun ise lisans ve yüksek lisans eğitimi almış olanlar (%43,3) arasında olduğunu görmekteyiz. Sonuçlar ayrıca lise düzeyinde eğitimi olanlarda ise yarısından fazlasının (%55,8) olumsuz ve yaklaşık beşte birinin (%19,2) olumlu baktığını ve geriye kalan dörtte birinin (%25) ise bu iznin verilip verilmemesine dair emin olamadığını göstermektedir. Eğitim düzeyinin artmasıyla birlikte herhangi bir bölgede iç savaşın sebeplerine ve sonuçlarına dair farklı kaynaklardan bilgi edinme ihtimalinin artması ve eğitim deneyimi sayesinde çok kültürlülüğün neden ve nasıl mümkün olduğuna dair farkındalığın artması gibi faktörler bu sonuçlara etki etmiş olabilir.

Son olarak, yerleşim izni konusunda dini aidiyet ekseninde bir karşılaştırma yapıldığında ise kendini herhangi bir dine ait hissetmeyenler arasında böyle bir izne olumlu bakanların oranı (%47,2), kendini herhangi bir dine ait hissedenlerin oranından daha yüksek olduğunu (%19,3); bunun tam tersi olarak da bu izne itiraz edenlerin oranının kendini herhangi bir dine ait hissedenlerin arasında (%57,1), kendini herhangi bir dine ait hissetmeyenlere (%45,1) nazaran daha yüksek olduğunu görmekteyiz. Bu sonuçlar AKP’nin, özellikle Suriyeli sığınmacılar için sıkça kullandığı ensar-muhacir referansının, İslam’a inandığını beyan eden Kürt Z kuşağı katılımcılarında önemli bir karşılık bulmadığını göstermesi açısından önemlidir.

2-Ekonomiye etki

Sosyoekonomik düzeyi düşük ve/veya çatışmalı bölgelerden insanların gelip Türkiye’de sığınmacı veya göçmen olarak yerleşmesinin Türkiye’nin ekonomisi için genel olarak kötü mü yoksa iyi mi olacağına dair soruya yanıt veren katılımcıların %59,2’si bunun kötü veya çok kötü ve %6’sı iyi veya çok iyi olacağına inanırken geriye kalan %34,8’lik kesim ise bunun sonucunun nasıl olacağından emin olmadığını ifade etmektedir. Bunun nedeni sorulduğunda ise katılımcıların önemli bir kısmı ekonominin kötüye gittiğinden, sığınmacı ve göçmenlerin işsizliği arttırdığından, ucuz iş gücü olarak çalışmalarından, yük olduklarından ve bir faydalarının olmadığından söz etmektedirler. Bunlardan bazıları ise özellikle Suriyeli sığınmacılara dair sıkça dile getirilen ‘doğru bilinen yanlışları’ tekrar eden yanıtlardı (‘onlara her şey bedava’, ‘bütün haklar onlara tanınıyor, maaş alıyorlar, hastane bedava’, ‘vergi vermiyorlar’ gibi). Bu durum, her ne kadar bu soruya yanıt veren katılımcıların %40’ının bu konuda doğrudan sığınmacıları suçlayan bir tutum içerisinde olmadığını göstermesi açısından önemli olsa da genel olarak katılımcıların geleneksel ve sosyal medya kanallarının ve siyasetçilerin sığınmacı ve göçmen karşıtı söylemlerinin ve propagandalarının etkisi altında olduğunun işareti olabilir. Benzer sorunları kendi etnik grubunun üyeleri yaşamış olmasına rağmen %60’lık kesimin bu olumsuz tutumunun sebepleri değerlendirme kısmında detaylandırılmıştır.

Tablo 3. Katılımcıların, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkisinin neden kötü olacağına dair soruya verdikleri kısa yanıtlar.
Ekonomiye zarar veriyorlar. İşsizlik artar.
Bize imkanlar kalmaz. Çok tüketiyorlar.
İş gücü arttığından maaşlar düşer. Her yerde varlar, paralarını yurtdışına gönderiyorlar.
Ekonomi zaten kötü. Resmen ülkeye çöktüler.
Ekonomi zaten kötü bir de onlara bakıyoruz. Çok para harcadık onlara.
Her şeylerini biz karşılıyoruz. Bedavadan para kazandıkları için.
Yükler, bize masraflı oluyorlar. İşsizlik artar ve gereksiz olaylarla karşılaşırız.
Geneli dileniyor, ülkeyi kalkındıracak güçleri yok. Ekonomi kötü, sığınmacı kaldıramayız.
Onlara her şey bedava. Türkiye zaten zor durumda.
Bütün haklar onlara tanınıyor, maaş alıyorlar, hastane bedava. Sosyal bölünme, istihdamdaki dengesizlik, kültürel çatışma.
Ucuz ve sigortasız çalışıyorlar. Türkiye’de zaten insan fazla.
Ülke kaynakları onlara harcanıyor. Bizim vatandaş olarak görmediğimiz haklar onlarda var. Ülkenin asıl fertleri ucuz işçilik yüzünden işsiz kalıyor.
Her işte onlar var, ucuza çalışıyorlar, onlar yüzünden işimden oldum. Ekonomiyi ele geçiriyorlar, hepsi birden iş bıraksalar üretim durur.
Onlara bakıyoruz, biz yemiyoruz onlara yediriyoruz. Yönetim olarak iyi olmayan bir ülkede yabancı insanların gelmesi daha kötü olur.
Vergi vermiyorlar, kaçak çalışıyorlar. Kayıt dışı çalışma, birçok kötü işlerde varlar.

Yanıtlara şehir bazında baktığımızda ise İstanbul’daki katılımcıların yarıya yakını (%46,9) diğer kentlerdeki katılımcıların çoğunluğu (Diyarbakır %60,1; Van %80,4; Şırnak %66; İzmir %67,4) sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine olumsuz bir etki yaratacağını düşündüğünü görmekteyiz. İstanbul’daki katılımcıların yarıya yakını ise (%47,8), sığınmacı ve göçmenlerin ekonomiye nasıl bir etki yaratacağından emin olmadığını beyan etmektedir. İstanbul, tarihsel olarak hem iç hem de dış göç alan ve farklı etnik ve dini grupların bütün engel ve zorlukları ile ‘birlikte yaşama deneyimine’ sahip bir büyük şehir olması itibariyle diğer şehirlerden ayrılmaktadır. Bu durum, İstanbul’da yaşayan katılımcılar arasında da sığınmacı ve göçmenlere dair tutumları kısmen yumuşatmış olabilir.

Sonuçlar, kadın ve erkek katılımcılar arasında da bu anlamda ciddi bir farklılığın olmadığını ve her iki grubun çoğunluğunun (erkeklerde %59,9; kadınlarda %54,2) sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine etkisinin olumsuz olacağını düşündüğünü göstermektedir. Bununla beraber her iki grubun yaklaşık üçte biri ise bu etkinin nasıl olacağından emin olmadığını beyan etmektedir.

Benzer bir tutum, katılımcılar eğitim düzeyi baz alınarak karşılaştırıldığında da ortaya çıkmaktadır. Bu konudaki en olumsuz tutum, ortaokul ve altı (%63,6) düzeyinde eğitim alanlarda görülürken onu benzer oranlarda lisans/yüksek lisans (%58,4) ve lise (%58,2) düzeyinde katılımcılar takip etmektedir. Bu değişkende de katılımcıların yaklaşık üçte biri sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine etkisinin nasıl olacağından emin olamadığını beyan etmektedir (ortaokul ve altı %30,2; lise %36,3; lisans/yüksek lisans %33,9). Eğitim düzeyinin artması ile azalan olumsuz tutum, bazı katılımcılar arasında sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine dair tutumları ile benzerlik göstermektedir ve bu da yine farklı bilgi kaynaklarına erişim sayesinde gündeme gelen iddiaların doğruluğunu araştırma ihtimali ile ilişkili olabilir.

Gelir düzeyine baktığımızda ise aylık geliri 1001-2000 TL ve 2001-3000 TL arasında olan katılımcıların yaklaşık yarısı (%47,8) ve diğer gelir gruplarındaki katılımcıların ise çoğunluğu (0-1000 %65,3; 3001-4000 %61,9; 4000’den fazla %63,6) sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine yapacağı etkinin olumsuz olacağını düşünmektedir. Bu etkinin nasıl olacağından emin olmadığını düşünenlerin oranı ise farklı gelir düzeylerinde %28 ile %47 arasında değişmektedir. Dolayısıyla katılımcıların gelir düzeyleri ile sığınmacı ve göçmenlerin ekonomiye etkisine dair tutumları arasında net bir olumlu veya olumsuz ilişki görünmemektedir.

Özetle, katılımcıların yaşadığı şehir, cinsiyet, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi onların sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine yapacağını düşündüğü etki açısından ciddi anlamda farklılık yaratmamaktadır. Bunda rol oynayan temel faktörlerin başında AKP hükümetinin sürdürülebilirliği esas almayan neo-liberal ekonomi politikaları (Özdemir, 2020) ve özellikle 2015’ten sonra ülke içinde ve Ortadoğu’da sorunları çözme adına uyguladığı savaş politikaları ve askeri harcamaları (World Bank, 2022) ve COVID-19 salgını nedeniyle yaşanan ekonomik zorluklar (OECD, 2021; Çakmaklı ve diğerleri, 2021) katılımcıları, sığınmacı ve göçmenlerin ülke ekonomisine etkisini en iyi ihtimalle tahmin etmekte ‘emin olamadığı’ bir noktaya çektiğini görmekteyiz. Buna ek olarak, büyük oranda HDP seçmeni olan katılımcıların (Spectrum House, 2022), HDP’nin sığınmacı ve göçmenlerin hakları, karşı karşıya kaldıkları zorlukları gidermeleri ve Kürt toplumu ile geçici de olsa bir arada yaşayabilmeleri için politikalar geliştirip uygula(ya)mamasının da etkili olduğu söylenebilir. Bunda HDP’nin seçimlerde kazandığı belediyelere kayyumların atanmasının, HDP’li milletvekili ve siyasetçiler üzerindeki baskının ve neredeyse bütün kurumlar tarafından HDP’ye karşı yürütülen ayrımcı tutumun da etkili olduğunu ifade etmek gerekir. Zira bu faktörler HDP’nin siyaset yapma alanını ciddi düzeyde kısıtlamaktadır.

3-Geri gönderilme

“Türkiye’nin de imzaladığı 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre, geldiği ülkede hayati tehlikesi olan sığınmacılar ülkelerine zorla gönderilemezler. Sizce Türkiye’de bu durumda olan sığınmacılar (Suriyeliler, Afganlar, Iraklılar, İranlılar, Somalililer vs.), buna rağmen ülkelerine geri gönderilmeliler mi?” sorusuna yanıt veren katılımcıların yarısından fazlası (%52) ‘geri gönderilmeliler’ veya ‘kesinlikle geri gönderilmeliler’ yanıtını vermektedir. %22’si ‘gönderilmemeliler’ veya ‘kesinlikle gönderilmemeliler’ derken geriye kalan %26’lık kesim ise ‘emin olmadıklarını’ beyan etmektedirler. Bu anlamda, katılımcıların sığınmacıların Türkiye’de kalmasına, geri gönderilmemesine dair daha ziyade olumsuz bir tutum içerisinde olduğu söylenebilir. Katılımcıların yarıya yakınının (%48), sığınmacı ve göçmenlerin geri gönderilmesine dair olumsuz bir tutum içerisinde olmaması, Türkiye’deki genç kuşağın yaygın tutumuyla kıyaslandığında (KAS, 2022) önemli bir farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır.

Katılımcıların yanıtlarını şehir bazında karşılaştırdığımızda, sığınmacıların geri gönderilmelerine dair en fazla desteği sırasıyla Van (%77), Şırnak (%59,2) ve İzmir’deki (%53,3) katılımcılar verirken bu oran Diyarbakır ve İstanbul’daki katılımcılar arasında %45 civarındadır. İstanbul’daki katılımcıların yaklaşık üçte biri (%31,5) ve Diyarbakır (%18,8) ve İzmir’deki (%23) katılımcıların da yaklaşık beşte biri sığınmacıların geri gönderilmemesi fikrini savunmaktadırlar. Diğer değişkenlerde olduğu gibi, İstanbul’daki katılımcıların bu konuda diğer şehirlerdeki katılımcılardan ayrışıyor olması, İstanbul’un çok kültürlü yapısı ve İstanbul’da yaşayan Kürt Z kuşağının bireysel göç deneyimleri ile ilişkili olabilir. Zira İstanbul’da yaşayan katılımcılar için hem iç hem de dış göçle gelen insanlarla daha sık karşılaşma, ilişki kurma ve ortak alanları (işyeri, eğitim kurumları, sosyal bağlamlar vs.) paylaşma ve onların hem Türkiye’deki hem de kendi ülkelerindeki koşullarını anlama ihtimali daha yüksektir. Bu da katılımcıların, sığınmacıların geri gönderilmemesi konusunda daha fazla destek vermesine yol açmış olabilir.

Erkekler arasında (%56,3) sığınmacıların geri gönderilmelerine farklı düzeylerde verilen destek oranı kadın katılımcılardan (%47,4) daha yüksekken gönderilmemelerine verilen farklı düzeylerdeki destekte ise bu durumun tersi ortaya çıkmaktadır. Yani erkek katılımcılarla kıyaslandığında (%16,6) daha yüksek oranda kadın katılımcı (%27,4) sığınmacıların geri gönderilmemesi gerektiğini düşünmektedir.

Katılımcıların eğitim düzeylerine göre karşılaştırılmasında ise sığınmacıların geri gönderilmeleri gerektiği fikrine en fazla destek olanların oranının ortaokul ve altı düzeyinde eğitim geçmişi olan katılımcılarda (%65,3) olduğunu ve eğitim düzeyi yükseldikçe geri göndermeye destek oranının düştüğünü görmekteyiz (lise %53,9 ve lisans/yüksek lisans %34,3). Benzer bir sonuç gönderilmemesine dair destekte de görülmektedir. Lisans/yüksek lisans düzeyinde eğitim geçmişine sahip katılımcıların yaklaşık yarısı (%46,7) sığınmacıların geri gönderilmemeleri gerektiğine inanırken bu oran, lise düzeyi eğitim geçmişi olanlarda yaklaşık beşte bir (%17,2) ve ortaokul ve altı düzeyi eğitim geçmişine sahip olanlarda ise yaklaşık onda bir oranındadır (%8,7). Önceki değişkenlerde de görüldüğü üzere, eğitim düzeyinin yükselmesiyle beraber katılımcılarda sığınmacı ve göçmen karşıtı tutumun azaldığını görmekteyiz. Bunda ise farklı kaynaklardan onların Türkiye’deki durumuna ve ülkelerindeki savaşa ve zorlayıcı güvenlik ve sosyoekonomik koşullara dair haberdar olmanın ve bu konuyu farklı açılardan ele alabilmenin etkisi olabilir. Bu da sonuçta bu katılımcıların Türkiye’deki sığınmacı ve göçmen karşıtı yaygın propagandanın bir parçası olmaması konusunda farkındalık geliştirmesine imkân tanımış olabilir.

Dini aidiyet açısından bakıldığında ise, kendisini herhangi bir dine ait hissedenlerin yarısından fazlası (%54,2) sığınmacıların geri gönderilmesi fikrini desteklerken, bu oran herhangi bir dine aidiyet hissetmeyenlerde %44,5 düzeyindedir. ‘Gönderilmemeliler’ diyenlerde ise durum bunun tersidir. Kendini herhangi bir dine ait hissetmeyenler arasında sığınmacılar ‘geri gönderilmemelidir’ diyenlerin oranı %35,8 iken bu oran kendini herhangi bir dine ait hissedenler arasında %17’dir.

4-Vatandaşlık

Sığınmacı ve göçmenlere vatandaşlık verilmesi konusu, Türkiye’de hem siyasetin hem de kamuoyunun gündeminde en fazla yer alan ve karşı çıkılan konulardan biri. Bu çalışmada sorulan “BMMYK istatistiklerine göre zorunlu göçle başka bir ülkeye yerleşen sığınmacıların ve mülteci statüsü verilenlerin çok büyük bir kısmı gittikleri ülkede kalıyorlar. Türkiye’de bulunan geçici koruma ve uluslararası koruma altında olan bütün sığınmacılara, ülkede kalmaları durumunda vatandaşlık verilmeli mi?” sorusuna yanıt veren katılımcıların hangi koşullarda ve hangi sığınmacı ve göçmenlere vatandaşlık verilmesi gerektiğine dair tutumlarını görmemize imkân tanımaktadır. Katılımcıların %44’i hiçbir sığınmacı ve göçmene vatandaşlık verilmemesi gerektiğini düşünmektedir. %13’ü sadece eğitimli sığınmacı ve göçmenlere, %11’i sadece ekonomik yatırım yapabilen sığınmacı ve göçmenlere ve %10’u bütün sığınmacı ve göçmenlere vatandaşlık hakkı tanınmasından yanadır. Geriye kalan %22’lik kesim ise vatandaşlık verilip verilmemesi veya hangi gruba neden verilmesi konusunda emin olmadığını beyan etmektedir. Aşağıda verildiği üzere, bu soruya verilen yanıtlarda diğerlerinden farklı olarak şehir ve cinsiyet faktörlerinin yanı sıra ayrımcılık faktörüne de baktık.

Verilen yanıtların şehirlere göre dağılımına baktığımızda sığınmacı ve göçmenlere vatandaşlık verilmesine en yüksek oranda itiraz edenlerin araştırmaya Van (%76,7) ve Şırnak’tan (%60,4) katılanlar olduğunu görmekteyiz. Bunu sırasıyla İzmir (%48,9), İstanbul (%38,9) ve Diyarbakır’daki (%28,3) katılımcılar takip etmektedir. Benzer bir eğilim diğer koşullar için de gözlenmektedir.

Erkeklerin yaklaşık yarısı (%48,4) ‘hiçbirine vatandaşlık verilmemeli’ derken bu oran kadınlar arasında biraz daha düşüktür (%41). Buradaki farklılığın ise bütün sığınmacı ve göçmenlere vatandaşlık hakkı tanınmasına desteğe yansıdığını görmekteyiz. Buna göre, kadınların %13,6’sı bu hakkın hepsine tanınmasını desteklerken bu oran erkeklerde %5,8’dedir. Geriye kalan seçeneklerde kadınlar ve erkeklerin oranları arasında diğer iki seçenek kadar fark bulunmamaktadır.

Türkiye’de ayrımcılık olduğunu ve kendisinin ayrımcılığa maruz kalan bir gruba üye olduğunu ifade eden katılımcılar arasında, ayrımcılık olmadığını ve kendisinin ayrımcılığa maruz kalan bir gruba üye olmadığını belirten katılımcılara nazaran hem sığınmacı ve göçmenlerin vatandaşlık hakkına erişmesine itiraz edenlerin oranı daha az (%42,7 vs. %49,7 ve %39,2 vs. %53,1) hem de hepsinin bu hakka erişmesine destek verenlerin oranı daha fazla (%11,7 vs. %4,2 ve %13,4 vs. %3,3).

5-Sosyal ilişkiler

Katılımcıların %40’ı sığınmacılar ve göçmenlerle yakın arkadaş, %39,4’ü komşu, %35’i iş arkadaşı, %18,5’i ev arkadaşı, %18,3’ü sevgili, %16,6’sı eş olabileceğini ve %16,6’sı da bu ilişkilerin hepsini kurabileceğini ifade etmiştir. Sosyal yakınlık kategorilerine şehir dağılımında baktığımızda ise sayısal ve oransal olarak İstanbul’daki katılımcılar diğer şehirlerdeki katılımcılardan daha fazla sığınmacı ve göçmenlerle sosyal ilişki kurabileceğini düşünmektedir. Van’daki katılımcılar ise diğer şehirlerdeki katılımcılara nazaran genel olarak çok daha düşük düzeyde (yakın arkadaşlık hariç) sığınmacı ve göçmenlerle ilişki kurabileceğini düşünmektedir. Bu sonuçlar, katılımcıların sığınmacı ve göçmenlerle farklı formlarda ve bağlamlarda sosyal ilişkiler kurma ihtimalini göstermesi açısından olumludur fakat öte yandan sığınmacı ve göçmenlerin haklarını desteklememeleri ve onların ülkelerine geri gönderilmeleri gerektiğini düşünmeleri açısından da bir tezat yaratmaktadır. Bu durum katılımcıların önemli bir kısmının, esasında sığınmacı ve göçmenlerin ülkelerine veya üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri gerektiğine inandığını fakat öte yandan onlarla burada kaldıkları süre boyunca ‘geçici’ bir süre farklı düzeylerde sosyal ilişkiler kurmaya istekli olduklarını göstermektedir. Bu yaklaşım özellikle İstanbul’daki katılımcılar arasında belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Kadın-erkek ayrımına baktığımızda ise erkeklere nazaran daha fazla kadın katılımcı, sığınmacı ve göçmenlerle söz konusu sosyal yakınlığı kurabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca, kadın katılımcılar arasında sığınmacı ve göçmenlerle komşuluk, evlilik ve ev arkadaşlığı kurabileceğini belirtenlerin oranı erkek katılımcıların oranından daha fazlayken, erkek katılımcılar arasında yakın arkadaşlık, sevgililik ve iş arkadaşlığı kurabileceğini belirtenlerin oranı daha fazladır.

Araştırma kapsamında, katılımcıların genel olarak hayattan ve yaşadıkları şehirden memnuniyet düzeyi, kurumsal güveni, sosyoekonomik güvensizliği, sosyopolitik endişesi, bireysel ve kurumsal ayrımcılık algısı, siyasete ilgisi ve Türkiye’de demokrasinin işleyişinden memnuniyet gibi faktörlere de baktık. Bu faktörlerin hemen hepsi sığınmacı ve göçmenlere dair olumlu yanıtlarla pozitif bir ilişki halindeyken bu ilişkinin istatistiksel olarak ciddi bir düzeyde önemli olmadığını söylemek gerekir. Buna karşılık, sığınmacı ve göçmenlere dair herhangi bir alandaki olumlu tutumun (örneğin yerleşim veya vatandaşlık) diğer alanlara karşı da istatistiksel düzeyde azımsanmayacak olumlu bir ilişki içerisinde olduğu görülmektedir.

Katılımcıların, genel olarak hayattan ve yaşadıkları şehirden memnuniyet, kurumsal güven ve demokratik işleyişten memnuniyet düzeyleri birbirleriyle pozitif bir ilişki (biri artınca diğeri de artmaktadır) içindeyken, aynı değişkenler sosyopolitik endişe ve bireysel ve kurumsal ayrımcılık ile negatif bir ilişki (biri artarken diğeri azalmaktadır) içindedir. Hayat memnuniyeti, kurumsal güven ve demokratik işleyişten memnuniyet sığınmacı ve göçmenlerle sosyal yakınlık değişkeniyle negatif bir ilişki içindeyken, benzer bir ilişki demokratik memnuniyet ile geri gönderme arasında da ortaya çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle katılımcılar arasında hayat memnuniyeti, kurumsal güven ve demokratik işleyişten memnuniyet düzeyi arttıkça sığınmacı ve göçmenlerle sosyal yakınlık kurma isteği de azalmaktadır. Katılımcılarda sosyopolitik endişe düzeyi, bireysel ve kurumsal ayrımcılık algısı ve siyasete ilgi arttıkça sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesi ve Türkiye ekonomisine etkisi, geri gönderilmemelerine desteği ve onlarla sosyal yakınlık kurma isteği olumlu yönde artmaktadır. Son olarak, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine izin verilmesi ve Türkiye ekonomisine etkisi, geri gönderilmemelerine destek ve onlarla sosyal yakınlık kurma isteği birbirleriyle olumlu bir ilişki içerisindedir. Birine destek arttıkça veya biri hakkında olumlu bir tutum geliştikçe, diğerlerine de destek ve onlar hakkındaki tutum olumlu yönde gelişmektedir.

DEĞERLENDİRME

Diyarbakır, Van, Şırnak, İzmir ve İstanbul’da yapılan bu araştırmanın bulguları, Kürt Z kuşağının sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumlarına dair aşağıdaki önemli çıkarımları yapmamıza imkân tanımaktadır.

Öncelikli olarak, katılımcıların yaklaşık yarısı sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine karşı çıkarken benzer oranda katılımcı, yerleşik olan sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesine destek vermektedir. Nedeni sorulduğunda ise katılımcıların verdiği yanıtlar, sadece bu talebe neden izin verilmemesi gerektiğini açıklamakla kalmıyor aynı zamanda onların sığınmacı ve göçmenlerle ilgili düşmanlaştırıcı, insandışılaştıran ve nefret söylemine varan tutumlarını da açığa vuruyor. Bu durum, dünyada farklı deneyimlerde ve literatürde de karşımıza sıklıkla çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle sığınmacılar ve göçmenler, sosyal kimlikleri (Tajfel, 1978) de göz önünde bulundurularak çoğunlukla yerleştikleri ülkenin vatandaşları tarafından ülkenin refahını, huzurunu, ekonomisini tehdit eden, işsizliğe sebep olan ve vatandaşların yaşam alanlarını daraltan bireyler veya gruplar olarak algılanırlar ve bu nedenle de çoğunlukla dışlanmanın ve zaman zaman da kitlesel nefretin ve öfkenin hedefi olurlar (Judd ve Park, 2005; Schneider, 2008). Böyle bir dışlayıcı, düşmanlaştırıcı tutumla karşı karşıya kalırken, sığınmacı ve göçmen grupların sosyokültürel, ekonomik, bireysel farklılıkları ve insani kapasiteleri çoğunlukla göz ardı edilir ve homojen bir grup gibi değerlendirilerek olumsuz algı ve tutumlar genelleştirilir (Simon 1992). Araştırmamıza katılan Kürt Z kuşağının yaklaşık yarısının, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine izin verilmemesi gerektiğine dair düşüncelerini de bu şekilde temellendirmek mümkündür.

Öte yandan, yaklaşık her beş katılımcıdan birinin sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine izin verilmesi gerektiğini beyan etmesi, Kürt Z kuşağı içerisinde sığınmacı ve göçmenlere dair farklı tutumların yer aldığını, bunların temelinde dini, insani ve hak temelli yaklaşımın esas alındığını söylemek gerekir. Bu anlamda Kürt Z kuşağının azımsanmayacak bir kısmının, ülkedeki yaygın sığınmacı ve göçmen karşıtlığına rağmen sığınmayı meşru ve desteklenmesi gereken bir hak olarak görmesi önemli ve dikkat çekicidir.

İzmir ve İstanbul’daki katılımcıların sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine izin verilmesine diğer şehirlerdeki katılımcılardan daha fazla destek sunmasında iç göç deneyiminin, yaşadıkları kentlerin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi ve farklı kültürlerden insanları bir arada barındırma olanaklarının olumlu bir rol oynamış olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Bunun aksine bu destek özellikle Şırnak ve Van’da daha düşüktür. Van’ın, özellikle Afganistan, İran ve Pakistan’dan gelen sığınmacı ve göçmenlerin belirli bir süre4 kaldığı ve dolayısıyla yerel toplum ile sığınmacı ve göçmenler arasında bir kaynaşmanın sınırlı olduğu kentlerden biri olmasının ve Şırnak’ın ise sosyokültürel anlamda çok farklılık barındırmayan ve 1990’lardan bu yana, son on yıldır Kuzey ve Doğu Suriye/Rojava’da yaşananlar dahil olmak üzere, şiddetli çatışmalara tanık olmuş, ‘sınırda’ bir kent olmasının etkili olduğu iddia edilebilir. Ayrıca her iki kent de sosyoekonomik gelişmişlik açısından diğer kentlerin, özellikle İstanbul ve İzmir’in, oldukça gerisindedir (Acar ve diğerleri, 2019);

Kadın katılımcıların, erkek katılımcılara nazaran sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye yerleşmesine izin verilmesine daha fazla ve izin verilmemesine daha az destek vermesi Türkiye’deki ve Avrupa’daki mevcut araştırmaların bulguları ile tezat içindedir (Erdoğan, 2022; Tümtaş, 2020; Ponce, 2017; Chieppa, 2021). Bu araştırmaya katılan kadınların, sığınmacı ve mülteci haklarını daha fazla desteklediğini ve bunun altında yatan sebeplerden birinin azınlık grubu Kürt kadınların milliyetçi ve kapitalist sosyoekonomik ve patriarkal düzen içinde en fazla baskı altına alınan gruplardan biri olması sebebiyle sığınmacı ve göçmenlerin karşı karşıya kaldığı haksızlık, hukuksuzluk, baskı ve dışlanmaları ve sonuçları ile kendi deneyimleri arasında bağlantı kurabilmeleriyle açıklanabilir. Buna dair yakın zamanda Türkiye’den 82 kurum ve 635 kadın, yaptıkları açıklamada “göçmenlerin ve mültecilerin hedef gösterilmesi, toplumun her kesiminde mevcut sosyo-ekonomik sorunlar karşısında biriken öfkenin yanlış yere kanalize edilmesinin ve siyasal iktidarın sorumluluğunun kamufle edilmesinin yöntemlerinden biri” olduğunu ifade ederek Türkiye’de göçmenlere yönelik ırkçı söylemlerin “kadınların güvenliği” üzerinden kurulmasına karşı çıktığını duyurdu (Duvar, 2022). Erkeklerin ise sığınmacı ve göçmenleri, özellikle iş piyasasında, sınırlı kaynaklara erişim için rekabet etmesi gereken ‘dış grup’ üyeleri olarak görmesi sığınmacı ve göçmenlere dair daha olumsuz tutumların temel nedenlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır (Mayda, 2006).

Eğitim düzeyi yüksek katılımcılar arasında sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine dair destek, eğitim düzeyi düşük olanlara nazaran daha fazladır. Bu durum, birkaç sebeple açıklanabilir. Eğitim düzeyi yüksek katılımcıların, sığınmacı ve göçmenlerin geldikleri ülkedeki ve Türkiye’deki yaşam koşullarına dair daha fazla kaynaktan haberdar olma, daha uzun eğitim süresi boyunca farklı etnik, dini ve sosyokültürel geçmişlerden gelen insanlarla daha fazla etkileşim halinde olma ve sığınmacılığın ve göçmenliğin temel bir insan hakkı olduğu düşüncesinin akademik ve sosyal bağlamlarda gündeme gelmiş olma ihtimali bunda rol oynamış olabilir. Ayrıca, mevcut çalışmalar eğitim düzeyi yüksek vatandaşların sığınmacı ve göçmenleri bir rakip olarak görmemesinin de bunda etkili olabileceğinin altını çizmektedir (Kunovich, 2004; Semyonov ve diğerleri, 2006). Dolayısıyla, eğitim düzeyi yüksek Kürt Z kuşağının sığınmacı ve göçmenlerin kendileri için risk barındırmayan bir grup olarak görme ihtimali yüksektir çünkü onlarla rekabet edecek sermayeye sahip olmadıklarını düşünüyor olabilirler ve bu yüzden onları bir tehdit olarak görmedikleri iddia edilebilir.

Ayrıca herhangi bir dine inanan katılımcılar arasında sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye gelip yerleşmesine dair desteğin az olması, hükümetin ensar-muhacir söyleminin toplumun genelinde olduğu gibi (Erdoğan, 2017) Kürt Z kuşağı nezdinde de önemli bir karşılık bulmadığını ortaya koymaktadır. Bu anlamda, katılımcıların önemli bir kısmının İslam’a inandığını beyan etmesine ve Türkiye’deki sığınmacı ve göçmenlerin nüfusu ekseri İslam’a inanan ülkelerden gelmesine bakılırsa, Kürt Z kuşağında aynı dine inanıyor olmanın sığınmacı ve göçmenlere dair olumlu bir tutuma yol açmadığı söylenebilir. Araştırma, katılımcıların yarısından fazlasının, hayati tehlikesi olduğu bilinmesine rağmen sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesinde uzlaştıklarını göstermektedir.

Şehirler arasındaki farklara baktığımızda ise sırasıyla İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’daki katılımcılar, sığınmacıların gönderilmemesine Van ve Şırnak’taki katılımcılardan açık ara daha fazla destek vermektedir. Bunda, İstanbul ve İzmir’in halihazırda azımsanmayacak bir sayıda göçmen ve sığınmacı barındıran metropoller olmasının ve Diyarbakır’ın Kürt siyasal-toplumsal hak talebi ve aktivizmindeki rolü ve gelen sığınmacıların önemli bir kısmının Kuzey ve Doğu Suriye’den, Rojava’dan, gelmiş olmasının etkisi olabilir.

Yerleşim iznine dair soruda olduğu gibi sığınmacıların geri gönderilmesi gerektiğine dair destek kadın katılımcılar arasında erkek katılımcılara nazaran daha düşüktür ve buna karşılık geri gönderilmemesi gerektiğine dair destek daha fazladır. Çatışma yaşanan alanlarda kadınların ve çocukların, savaşmadığı halde savaştan en fazla etkilenen gruplardan olması (Kangas ve diğerleri, 2014; Daşlı ve diğerleri, 2016) ve sığınmacıların iş gücünü domine eden erkeklere (TÜİK 2022) ekonomik faaliyet ve işgücü anlamında rakip olması ve Türkiye’ye sığınmalarının ‘korkaklık veya ülkeye ihanet’ olarak tanımlanması (Duman, 2021a) bu sonuca etki etmiş olabilir.

Cenevre Sözleşmesi’ne göre hayati tehlikesi olanların geri gönderilemeyeceğine dair ifadesine rağmen katılımcıların önemli bir kısmının sığınmacıların geri gönderilmesine farklı düzeylerde destek vermesi, Kürt Z kuşağının sığınmacıların haklara erişim hakkını (Arendt, 1968) reddettiğini göstermektedir.

Yerleşim iznine dair soruda olduğu gibi katılımcılar arasında eğitim düzeyi daha düşük olanlarda sığınmacıların gönderilmesine destek daha azken eğitim düzeyi daha yüksek olanlarda sığınmacıların geri gönderilmesine destek daha azdır. Bu durumu da yine daha yüksek eğitim alma imkânının bilgiye farklı kaynaklardan erişme ve farklı perspektiflere sahip insanlarla bu konuyu değişik yönleriyle tartışma ihtimali üzerinden açıklamak mümkün.

Ayrıca herhangi bir dine ait hissetmeyenler, hissedenlere nazaran sığınmacıların geri gönderilmesine farklı düzeylerde daha fazla destek vermektedir. Bu da yine ‘din kardeşliği’ konusunun Kürt Z kuşağında herhangi bir dine ait hissedenler arasında önemli bir motivasyon olmadığını göstermektedir.

Katılımcıların önemli bir kısmı sosyoekonomik düzeyi düşük ve/veya çatışmalı bölgelerden insanların gelip Türkiye’de sığınmacı veya göçmen olarak yerleşmesinin Türkiye’nin ekonomisi için genel olarak kötü olacağına inanmaktadır. Cinsiyet, eğitim düzeyi ve gelir düzeyi açısından kıyaslandığında da katılımcılar arasında çok önemli bir fark ortaya çıkmamaktadır. Neden bu yönde düşündükleri sorusuna verdikleri yanıtta ülkede yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle katılımcıların çoğunluğunun bunun ekonomiye yük olacağını, işsizliği arttıracağını, sığınmacılar ve göçmenler ucuz iş gücü olarak çalıştırıldığı için rekabeti arttıracağını beyan etmektedirler. Bu ifadeler, ekonomideki kriz ve işsizliğe dair gerçekte olanla iki açıdan ilişkilidir.

Birincisi, sığınmacı ve göçmenlerin emeğini sömüren ve ucuz iş gücü olarak çalışmaya zorlayan çalışma sistemi, yerel toplum üyeleri ile sığınmacı ve göçmenler arasında bir rekabete yol açıyor (Tümtaş, 2020). Yani Türkiye’de kendi geçimini sağlamak için çalışması gereken her birey gibi, her sığınmacı ve göçmen de çalışmak zorundadır fakat burada görülmesi gereken noktalardan biri adil olmayan bu rekabette temel sorumluluğun onları güvencesiz koşullarda, daha düşük maaşa ve daha uzun mesai yapmaya zorlanan koşullar ve işverenlerdedir. Sığınmacı ve göçmenin bu koşullarda çalışması ve bunun normalleşmesi, vatandaşlar için de risk barındırmaktadır çünkü sermaye sahipleri ve işverenler aynı koşulları vatandaşlara da dayatmaktadır ve bunu kabul etmeyenler ise işgücünün dışında kalmaktadır. İkincisi, bir ekonomik kriz olduğu ve vatandaşların bununla nasıl baş edeceklerini bilmemesi gibi su götürmez bir gerçek var, fakat bunun sorumlusu da sığınmacı ve göçmenler değil. Hükümetin ‘sürdürülemez olduğunu kanıtlayan borç odaklı spekülatif büyüme modeli’ (Erinç Yeldan ve Ünüvar, 2016:11), ‘batı-karşıtlığı söyleminin uluslararası finansal kurumlarla iş birliğini zorlaştırması ve bunun enflasyona ve TL’nin değerine olumsuz etkisi’ (Zengin ve Ongur, 2019) ve biz vs. onlar odaklı popülist ve kurumsal altyapıyı ve karar alma mekanizmalarının içini boşaltan (Arısan, 2022) politikaları sebebiyle ekonominin gittikçe içinden çıkılması zorlaşan bir darboğaza girmesi, yaşanan ekonomik krizin asıl sebeplerinden birkaçıdır. Bunlara ek olarak Covid-19 salgını ve hükümetin Suriye, Yemen, Libya ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalarda doğrudan taraf olması ve savaşa ayırdığı bütçe ve kendi içinde farklı grupların demokratik taleplerini tehdit-güvenlik ekseninde bastırma politikaları da yaşanan ekonomik krizin yükünü arttırmıştır.

Bütün bunlar yaşanırken ve özellikle Suriyeli sığınmacılar için finansal desteğin uluslararası fonlar tarafından sağlandığı (Mülteciler Derneği, 2021) bilinmesine rağmen, hükümet yetkililerinin ‘Suriyeliler için 30 milyar dolar harcadık’ (AA, 2017) ve muhalefetin bu rakamın çok üstünde bir harcama yapıldığı iddiaları da (Independent Türkçe, 2021; Cumhuriyet, 2022) Türkiye toplumunda sığınmacı ve göçmenlere dair olumsuz tutumu etkileyen temel faktörlerden biridir. Bu hesap verilebilirlikten uzak ve belirsizlik (Sonmez, 2019) içinde vatandaşların yaşadığı temel kaygılardan biri öncelikle kendilerine ayrılması gerektiğine inandıkları bu bütçenin ‘buraya ait olmayanlara’ (Duman ve Gümüşbaş, 2022) ayrılmış olması. Oysa ne hükümet açık bir şekilde iddia edilen bu tutarın nerede, nasıl ve ne zaman harcandığını açıklıyor, ne de muhalefet Suriyeliler için harcanan bütçenin esasında uluslararası fonlardan geldiğini kabul edip kamuoyu ile paylaşıyor.

Vatandaşlık konusunda da katılımcılar şehir ve cinsiyet bağlamında karşılaştırıldığında benzer sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Diyarbakır, İstanbul ve İzmir’deki katılımcılar Van ve Şırnak’taki katılımcılardan ve kadın katılımcılar erkek katılımcılardan daha fazla sığınmacı ve göçmenlerin vatandaş olmasını desteklemektedir. Bunda da yukarıda ifade edildiği gibi bu kentlerde yaşayan katılımcıları ve kadınların, sığınmacı ve göçmenlerle daha fazla ortak olumsuz deneyime sahip olmasının etkisi olabilir. Bunların başında ayrımcılık, dışlanma ve baskı altında hissetme gibi nedenlere ek olarak İstanbul ve İzmir’in uzun bir süredir iç ve dış göç alan kentler olmasının da etkisi olduğunu söylemek mümkün.

Ayrımcılık faktörüne baktığımızda ise Türkiye’de ayrımcılık olduğunu ve/veya ayrımcılığa uğrayan bir gruba mensup olduğunu beyan eden katılımcılar, az bir farkla da olsa Türkiye’de ayrımcılık olmadığını ve/veya ayrımcılığa uğrayan bir gruba mensup olmadığını beyan eden katılımcılara nazaran sığınmacı ve göçmenlerin vatandaşlık hakkını daha fazla desteklemektedir. Benzer şekilde, genel olarak katılımcılar arasında sosyopolitik endişe düzeyi ve siyasete ilgi arttıkça, sığınmacıların ve göçmenlerin haklarına destek de artmaktadır. Bu sonucu ortaya çıkaran koşullardan biri ayrımcılığa uğramış ve/veya kendi grubunun uğradığı ayrımcılığı hissetmiş veya sığınmacı ve göçmenlerle benzer sosyopolitik endişe yaşayan katılımcıların, farklı biçimlerde, zamanlarda ve bağlamlarda ayrımcılığa maruz kalmış sığınmacı ve göçmenlerle gruplar arası empati kurması olabilir (Mealy ve Stephan, 2010).

Sosyal ilişkiler bağlamında baktığımızda ise katılımcıların yaklaşık dörtte birinin sığınmacı ve göçmenlerle yakın arkadaşlık, komşuluk ve iş arkadaşlığı kurabileceğini söylemesi, halihazırda bu tarz bir ilişki kurulup kurulmadığını teyit edemesek de gruplar arası iletişim ve etkileşim açısından son derece önemlidir. Belirtilmesi gereken noktalardan bir diğeri ise sosyal yakınlık düzeyi arttıkça daha düşük oranda katılımcının böyle bir ilişki kurabileceğini ifade etmesidir. Sevgililik, eş ve ev arkadaşlığında oranların yarıya yakın düşmesi bunun göstergesidir.

Hak temelli yaklaşımın katılımcıların önemli bir kesimi tarafından benimsenmiyor olması endişe vericidir. Bu araştırma, Türkiye’de daha önce Z kuşağı üzerine yapılan araştırmalarla benzer sonuçlar ortaya koyması ve katılımcıların sığınmacı ve göçmenleri istihdam, toplumun huzuru ve refahı için risk veya tehdit olarak görmesi ve hatta bunu doğru bilinen yanlışlar üzerinden açıklıyor olması da Z kuşağına atfedilen ‘özgürlükçü’ ve ‘yaratıcı’ özelliklerin, söz konusu sığınmacılar ve göçmenler olunca çok kritik bir rol oynamadığını göstermektedir.

Son olarak, sonuçlara bakıldığında genel olarak katılımcıların yaklaşık %20-30’u sığınmacı ve göçmenlerle ilgili sorularda ‘emin değilim’ yanıtını verdiğini görmekteyiz. Bu oran, böylesi genç bir nüfus için kritik bir düzeydedir. Çünkü araştırmanın kapsadığı konular bu yaştaki nüfusu özellikle ilgilendirmektedir zira sığınmacılar ve göçmenler kalacaklarsa ileride onlarla hayatın farklı alanlarında daha fazla karşılaşacaklardır. Bu durum, sığınmacı ve göçmen karşıtı propaganda ve politikaların ve medya ve siyasetteki söylemlerin, kamuoyunda manipülasyona ve dezenformasyona yol açmasının sonuçlarından biri olabilir. Spectrum House olarak, Kürt Z kuşağı üzerine yayımladığımız raporda bu durumun katılımcıların genel olarak siyasete ilgisizliği ile güçlü bir ilgisi olduğunu ve bu kuşağın mensuplarının bu ve benzer konularda ‘depolitik’ bir tutum sergilediğini ortaya koymuştuk. Bu raporun ortaya koyduğu gibi katılımcılar arasında siyasete ilgi arttıkça sığınmacı ve göçmenlerin haklarına ve onlarla ilişki kurma eğiliminin artmasının da bununla ilişkili olabileceğini söylemek mümkündür.

POLİTİKA ÖNERİLERİ

Kürt Z kuşağının sığınmacı ve göçmenlere dair algı ve tutumlarına dair bu raporda sunduğumuz bulgular ve değerlendirmeler ışığında aşağıda sıralanan önerilerin politika geliştirme konumunda olanlar ve bu politikalardan etkilenen kamuoyu tarafından dikkate alınmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

  • Hükümet kurumlarının ve muhalefet partilerinin yetkilileri ve yerel yöneticilerinin, sığınmacı ve göçmenlerin Türkiye’ye neden geldiğine, hangi koşullarda yaşadıklarına ve çalıştıklarına, yasal statülerine ve haklarına dair kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmesi.
  • Yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının, insani yardım örgütlerinin ve yerel yönetimlerin sığınmacı ve göçmenlerle yerel toplumu, özellikle genç kuşağı bir araya getirecek sosyokültürel ve sportif aktiviteler yapması. Bunu yaparken gruplar ve bireyler arası iletişimi ve etkileşimi kolaylaştıracak, sürdürülebilir sosyoekonomik destek mekanizmalarının kurulması.
  • Genç kuşağın günlük yaşamda zamanının önemli bir kısmını geçirdiği eğitim kurumlarında, sığınmanın ve göçmenliğin ne olduğunun, kimlerin hangi sebeplerden Türkiye’ye ve başka ülkelere sığındığının veya göç ettiğinin, bunun hangi sosyoekonomik, kültürel ve siyasal sonuçları beraberinde getirdiğinin ders programlarına eklenmesi ve insan hakları temelli yaklaşımın neden önemli olduğunun ve her alanda uygulanması gerektiğinin anlatılması.
  • Benzer şekilde, sosyal medya platformlarında hak temelli yaklaşımın ne olduğu ve sığınmacı, göçmen ve vatandaşların hakları ve talepleri için neden gerekli olduğunun geniş kapsamlı bir kampanyayla duyurulması.
  • Önemli bir kısmı HDP’ye oy vereceğini beyan eden Kürt Z kuşağının sığınmacı ve göçmenlere yönelik ırkçı, düşmanlaştıran ve ayrımcı algı ve tutumlarına karşı, HDP’nin kuruluş amaçları ve hedefleri doğrultusunda politikalar geliştirmesi. Yurtdışındaki göçmen ve mülteciler için belirlediği mücadele ilkelerini, hedeflerini ve politikalarını5 Kürt illerinde ve Kürtlerin yoğun yaşadığı Türkiye metropollerindeki sığınmacı ve göçmenler için de uygulaması.
  • Kendisini “tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak üzere bir araya geldiği, demokratik halk iktidarını hedefleyen bir siyasi parti” olarak tanımlayan HDP’nin, Kürt toplumunda sığınmacı ve göçmenlerin hakları, talepleri ve onurlu yaşamları için yerelde sığınmacı ve göçmenleri de kapsayan örgütlenmeyi sağlaması; sığınmacı ve göçmenlerin hak savunuculuğunu, meclis oturumları ve sosyal medya mecraları dışında da, doğrudan toplumla ve seçmeniyle temas kurarak birlikte yapması.
  • İktidar dışı parti ve aktörlerin, sığınmacı ve göçmenlerin yaşamlarını kendi çıkarları için zora sokan iktidardan “hesap sormak” ve yaklaşan seçimlerde mümkün olan en yüksek oy oranına ulaşmak adına sığınmacı ve göçmen karşıtlığından, nefret dilinden ve şiddete teşvik eden propagandadan vazgeçmesi. Hem iktidarın hem de muhalefetin, sığınmacıların, göçmenlerin ve vatandaşların yaşamını zorlayan koşulları ortadan kaldırmayı amaçlayan politikalarında temel insan haklarının ve uluslararası yasaların ve sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirdiğinden emin olması.
  • Konu uzmanlarının yer alacağı panel, sempozyum, konferans ve çalıştaylar yapılması, bu konuda sığınmacı ve göçmenlerin barınma gibi temel sorunlarına, entegrasyon süreçlerinin kolaylaştırılmasına, anadili hizmetlerinden kültür ve toplumsal barışa kadar duyarlılık ve farkındalığın oluşturulması.
  • Sığınmacı ve göçmenler konusunda yerel yönetimlerin rol ve imkanlarından istifade edilmesi, bu konuda yetki ve mali kaynak aktarımını artırarak çözümü kolaylaştırmalarının sağlanması. Dünyada benzer süreçleri yaşamış toplumlarda, yerel yönetim ve yerel toplumun deneyimlerinden faydalanılması.
  • Sığınmacı ve göçmenlerle ilgili konularda etkili ve sonuç alıcı adımlar atmak için kendilerinin doğrudan çalışmalara dâhil edilerek deneyimlerinin dinlenmesi ve anlaşılması.
  • Kin, nefret, ötekileştirme ve yabancı düşmanlığına karşı katılımcı toplumsal projelerin uygulanması, manipülasyon ve dezenformasyonun önüne geçilmesi, bu konuda caydırıcı hukuki önlemlerin alınması.
  • Hak ve hukuki statü konularının evrensel karakterini vurgulayan kıyaslamaları ön plana çıkaran deneyimleri gündemleştirilmesi. Ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı politika ve insandışılaştırmanın önüne geçecek önlemlerin alınması.
  • Göç ve sığınmacı meselesinde ayrımcı ve ırkçı grupların manipülasyonlarına mahal vermeyecek adımlar atmak, sığınmacı ve göçmenleri varlığından rahatsız olacak gruplar olarak değil, birlikte ve huzur içinde yaşayacak bir topluluk olarak görmek.
  • Toplumun farklı kesimleri başta olmak üzere Kürt toplumu ve Z kuşağı üyelerinin göç ve sığınma konularında doğru bilgilendirilmeleri, talep ve endişeleri de dikkate alınarak temel hak ve özgürlükler konusunda duyarlılık ve farkındalıklarının geliştirilmesi.


Kaynakça

AA. (2017). Başbakan Yardımcısı Akdağ: Suriyeliler için harcanan toplam maliyet 84 milyar 880. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/basbakan-yardimcisi-akdag-suriyeliler-icin-harcanan-toplam-maliyet-84-milyar-880-milyon-lira/990509

Acar, S., Bilen Kazancık, L., Meydan, M. C., ve Işık, M. (2019). İllerin ve bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması SEGE-2017. Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü. https://www.sanayi.gov.tr/merkez-birimi/b94224510b7b/sege/il-sege-raporlari

Arendt, H. (1968). The Origins of Totalitarianism. New York: Harcourt Brace Jovanich.

Arısan, M. (2022). Populism, victimhood and Turkish foreign policy under AKP rule. Turkish Studies, 1–20. https://doi.org/10.1080/14683849.2022.2106131

Broadbent, . E., Gougoulis, J., Lui, N., Pota, V., ve Simons, J. (2017). Generation Z: Global Citizenship Survey January 2017. Varkey Foundation. https://www.varkeyfoundation.org/media/4487/global-young-people-report-single-pages-new.pdf

Chieppa, L. M. (2021). Gender Equality and Attitudes towards Immigrants in Europe: A Cross-national Analysis. The Barcelona Centre for European Studies (BACES). https://repositori.upf.edu/bitstream/handle/10230/49117/BACES_WP_04-2021_%20Chieppa.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Cumhuriyet. (2022). CHP’li Toprak: Suriyelilerin Türkiye’ye faturası 50 değil 250 milyar. https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/chpli-toprak-suriyelilerin-turkiyeye-faturasi-50-degil-250-milyar-1928102

Çakmaklı, C., Demiralp, S., Yeşiltaş, S., & Yıldırım, M. A. (2021). An Evaluation of the Turkish Economy during COVID-19. Centre for Applied Turkey Studies. https://www.swp-berlin.org/publications/products/arbeitspapiere/CATS__Working_Paper_Nr_1_2021_Cakmakli_Demiralp_Yesiltas_Yildirim.pdf

Daşlı, G., Alıcı, N., ve Flader, U. (2016). Kadınların Barış Mücadelesinde Dünya Deneyimleri Sırbistan, Kosova, Sri Lanka, Suriye. Ankara: DEMOS Araştırma Merkezi Yayınları.

Deloitte. (2022). Striving for balance, advocating for change: The Deloitte Global 2022 Gen Z & Millennial Survey. Deloitte. https://www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/global/Documents/deloitte-2022-genz-millennial-survey.pdf

Duman, Y. (2021a). Friendship, Diversity, and Inequality: A multidimensional analysis of integration and intergroup relations in the context of Syrian refugees in Turkey [Unpublished doctoral dissertation]. Coventry University.

Duman, Y. (2021b). In Turkey, life for Syrian refugees and Kurds is becoming increasingly violent. The Conversation. https://theconversation.com/in-turkey-life-for-syrian-refugees-and-kurds-is-becoming-increasingly-violent-147704

Duman, Y. (2022). Sonu Gelmeyecek Bir Hikâye Yazmak: Suriyeli Sığınmacılar ve Yerel Toplum İçin Politika Önerileri. İstanbul: Spectrum House.

Duman, Y. ve Gümüşbaş, A. (2022, 6 Ağustos). Sığınmacıların haklara sahip olma hakkının inkârı. İnsan Hakları Okulu Blog. https://blog.insanhaklariokulu.org/siginmacilarin-haklara-sahip-olma-hakkinin-inkari/

Duvar. (2022). Kadın örgütleri: Göçmenlere saldırmak için bizi kullanmayın. https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin-orgutleri-gocmenlere-saldirmak-icin-bizi-kullanmayin-haber-1565811

Erdoğan, M. M. (2017). Suriyeliler Barometresi: ‘Suriyelilerle Uyum İçinde Yaşamın Çerçevesi’. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi.

Erdoğan, M. M. (2020). Syrians Barometer 2019: A Framework for Achieving Social Cohesion with Syrians in Turkey. Ankara: Orion Kitabevi.

Erdoğan, M. M. (2022). Suriyeliler Barometresi-2020: Suriyelilerle uyum içinde yaşamın çerçevesi. Ankara: Eğiten Kitap Yayıncılık.

Erinç Yeldan, A. and Ünüvar, B. (2016). An Assessment of the Turkish Economy in the AKP Era. Research and Policy on Turkey, 1(1), 11–28.

Galtung, J. (1990b). Cultural Violence. Journal of Peace Research, 27(3), 291–305. https://doi.org/10.1177/0022343390027003005

Independent Türkçe. (2017). İYİ Partili Özdağ, Suriyeli mültecilerin gerçek maliyetinin 80 milyar doların üzerinde olduğunu iddia etti. https://www.indyturk.com/node/222946/siyaset/iyi-partili-%C3%B6zda%C4%9F-suriyeli-m%C3%BCltecilerin-ger%C3%A7ek-maliyetinin-80-milyar-dolar%C4%B1n

Judd, C. M., & Park, B. (2005). Group Differences and Stereotype Accuracy. İçinde J. F. Dovidio, P. Glick, & L. Rudman (Eds.), On the Nature of Prejudice: Fifty Years after Allport (pp. 136–151). Blackwell Publishing.

Kangas, A., Haider, H., and Fraser, E. (2014). Gender: Topic Guide. Revised edition with E. Browne. Birmingham: GSDRC, University of Birmingham, UK.

Konrad-Adenauer-Stiftung. (2022). Türkiye Gençlik Araştırması 2021. İstanbul: Konrad-Adenauer-Stiftung.

Kunovich, R. M. (2004). Social structural position and prejudice: an exploration of cross-national differences in regression slopes. Social Science Research, 33(1), 20–44. https://doi.org/10.1016/s0049-089x(03)00037-1

Mayda, A. M. (2006). Who is against immigration? A cross-country investigation of individual attitudes toward immigrants. The review of Economics and Statistics, 88(3), 510-530.

Mealy, M., & Stephan, W. G. (2010). Intergroup Empathy. İçinde J. M. Levine & M. A. Hogg (Eds.), Encyclopedia of Group Processes &Intergroup Relations (Vols. 1 and 2, pp. 475–477). Los Angeles: Sage.

Mülteciler Derneği. (2021). Avrupa Birliğinin Suriyeliler İçin Türkiye’ye Ödediği Para. https://multeciler.org.tr/avrupa-birliginin-suriyeliler-icin-turkiyeye-odedigi-para/

Mülteciler Derneği. (t.y.). Suriyelilerle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar. Mülteciler Derneği. https://multeciler.org.tr/suriyelilerle-ilgili-dogru-bilinen-yanlislar/

OECD. (2021). OECD Economic Surveys: Turkey 2021. https://www.oecd-ilibrary.org/sites/2cd09ab1-en/index.html?itemId=/content/publication/2cd09ab1-en

OECD. (2022). Young Population. https://data.oecd.org/pop/young-population.htm

ORC. (2022). İlk kez oy kullanacak seçmenlere soruldu. https://orcarastirma.com.tr/port-folio/ilk-kez-oy-kullanacak-secmenlere-soruldu/

Özdemir, Y. (2020). AKP’s neoliberal populism and contradictions of new social policies in Turkey. Contemporary Politics, 26(3), 245–267. https://doi.org/10.1080/13569775.2020.1720891

Ponce, A. (2017). Gender and Anti-immigrant Attitudes in Europe. Socius: Sociological Research for a Dynamic World, 3, 237802311772997. https://doi.org/10.1177/2378023117729970

Rehavioğlu, R., Uçak, E., Ekinci, Y., & Girasun, R. (2022). Kürtlerde Değerler ve Tutumlar Araştırması 2021. Diyarbakır: Kürt Çalışmaları Merkezi.

Schneider, S. L. (2008). Anti-immigrant attitudes in Europe: Outgroup size and perceived ethnic threat. European Sociological Review, 24(1), 53-67.

Semyonov, M., Raijman, R., & Gorodzeisky, A. (2006). The Rise of Anti-foreigner Sentiment in European Societies, 1988–2000. American Sociological Review, 71(3), 426–449. https://doi.org/10.1177/000312240607100304

Simon, B. (1992). The Perception of Ingroup and Outgroup Homogeneity: Reintroducing the Intergroup Context. European Review of Social Psychology, 3(1), 1–30. https://doi.org/10.1080/14792779243000005

Sonmez, M. (2019). Suriyelilere 40 milyar dolar harcandı mı? Al-Monitor. https://www.al-monitor.com/tr/contents/articles/originals/2019/10/turkey-syria-40-billion-refugee-bill-calls-for-explanation.html

sparks & honey. (2020). Gen Z Complexities: You’ve Only Heard Half The Story. sparks & honey. https://www.sparksandhoney.com/reports-list/2022/4/12/gen-z-complexities

Spectrum House. (2022). Kürt Z Kuşağı. Spectrum House. http://spectrumhouse.com.tr/kurt-z-kusagi/

Şar, E. & Kuru, N. (2020). İstanbul’da Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Tutumlar. İstanbul: İstanPoll.

Tajfel, H. (Ed.). (1978). Differentiation between social groups: Studies in the social psychology of intergroup relations. Academic Press.

TÜİK (2022). İstatstklerle Gençlk, 2021. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Genclik-2021-45634

TÜİK. (2022). Toplumsal Cinsiyet İstatistikleri 2021. Türkiye İstatistik Kurumu. https://www.tuik.gov.tr/media/announcements/toplumsal_cinsiyet_istatistikleri_2021.pdf

Tümtaş, M. S. (2020). Nöbetleşe Dışlanma: Göç ve Sosyal Dışlanma Döngüsü. İstanbul: İletişim Yayınları.

UNHCR. (2022). Turkey Facts. https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2022/03/UNHCR-Turkey-Factsheet-February-2022.pdf

World Bank. (2022). Military expenditure (% of GDP) – Turkiye. https://data.worldbank.org/indicator/MS.MIL.XPND.GD.ZS?locations=TR

Yılmaz, B. & Uludağ Güler, Ç. (2020a). Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin istihdamına Y ve Z kuşağının bakışı: Bir alan araştırması. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi E-Dergi, 9(1), 21-42.

Zengin, H. and Ongur, H. O. (2019). How sovereign is a populist? The nexus between populism and political economy of the AKP. Turkish Studies, 1–18.


1. KONDA’nın 2020’de yaptığı araştırmaya online erişim sağlanamamaktadır fakat KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın söyleşisine bu linkten ulaşabilir: https://www.krttv.com.tr/gundem/konda-dan-z-kusagi-arastirmasi-h39704.html

2. Benzer şekilde, Yöneylem Araştırma’nın 2022’de yaptığı araştırmaya da online erişim sağlanamamaktadır fakat bu araştırmanın sonuçlarına bu linkten ulaşılabilir: https://www.youtube.com/watch?v=0NlNf1TnukY&ab_channel=Medyascope

3. YÖK Tez Merkezi veri tabanında, ‘Z Kuşağı’ anahtar kelimesiyle arama yapıldığında 2016’dan bu yana (Temmuz 2022 itibariyle) çoğunluğu yüksek lisans toplamda 128 tez yazıldığı görülmektedir.

4. Van’ın belirli ilçelerine ve oluşturulan Afgan köyleri diye tabir edilen bölgelere yerleştirilen ve bir kısmı korucu olarak görevlendirilen Afganistan’dan gelenler hariç.

5. Halkların Demokratik Partisi’nin 2014 tarihli parti tüzüğüne bu linkten erişilebilir: https://hdp.org.tr/tr/parti-tuzugu/10/